11 Eylül 2006

Kapı önü hikayeleri

Eve gidince içeride -sevdiğim- birisinin olmasını çok seviyorum. Kapıyı açıp eve benden önce gelmiş bir Yiğit nidası duymak, anahtarlarıyla girip bana sürpriz yapmış Berfu veya Beyza'dan korkmak kadar beni mutlu eden bir şey yok.

Ama bugünlerde hayal gücüm 6 yaşına dönmüş durumda. Kapıya anahtarımı soktuğum andan itibaren içeride canlanabilecek senaryoları bir bir bir kuruyorum. Olağan dışı bir şeyle karşılaşma olasılığım %0,0014'se eğer, ben bu dilime uzun uzun hikayeler sıkıştırıyorum. Önceleri sadece hırsızlar, katiller, sapıklar üzerine kurulu bu hikayeler son zamanlarda daha eğlenceli bir hal almaya başladı. Hemen bir örneğini göstereyim size:

Sağ elimle önce kafamı kaşıdım. Sonra sol elimle iyice arkalara kaymış olan çantamı çekip önüme getirdim. Asla tek seferde bulamadığım anahtarı iyice köşeye sıkıştırmak için iki elimi de hızla çantadan içeri soktum. Büyük gözde izlerine rastladım. Kısa bir kovalamacadan sonra kendilerini ön cepte kıskıvrak yakaladım. Elimden kaçmasına izin vermeden soktum deliğe, açtım kapıyı. Akabinde çantamdaki eski yerine yolladım.

İçeriden bazı sesler duydum. ‘Yiğit Bey erken gelmiş, yanında da arkadaşları var’ diye düşündüm. Artık taşımaktan ve bahsetmekten sıkıldığım pis çantamı yere bırakıp hemen oturma odasına geçtim.

Ve kapıda kalakaldım. Kalbim, sanki daha demin kendisini canlı canlı yemişim gibi, tam boğazımda atıyordu. İçeride tanımadığım adamlar, orası babalarının eviymişcesine oturuyorlardı! Onlar da susmuş, ne yapacağımı bekler gibi bana bakıyorlardı. Aklımdan geçen ilk laf ‘keşke çantayı girişte bırakmasaydım, şimdi yavaşça elimden düşürür ve daha etkili bir sahne yaratırdım’ oldu. Sonra tabi ki bunun gibi durumlarda neden ilk böyle şeylerin aklıma geldiğini düşünüp kendime kızdım. Böyle böyle korkum geçmeye başladı. Zaten oturanları, gıyaben de olsa, tanıdığımı hatırlamıştım.

Evet, bunlardan biri Ersin Karabulut, diğeri de Umut Sarıkaya’ydı. Artık bana bakmayı kesmiş, daha sesli ve eğlenceli olan televizyona geri dönmüşlerdi. Sonra Ersin kafasını çevirmeden “Deniz, bugün bin kere aradım niye açmıyosun olm? Fatura vakti gelince telefonlar açılmıyo bakıyorum.” dedi. Sonra Umut aldı sazı eline “Bi de senin yüzünden bi ton laf işittik lan. Madem çizmiyceksin bu hafta, niye haber vermiyosun Baruter’e? Telefonunu da kapatmış göt. Millet senin meraklın sanki nanana koyyim.” dedi. Ersin’in son olarak “Mal gibi duruyo hala ya, olm gel otur bari, tamam.” dediğini duyamadım. Çünkü o sırada aşağıda yazdıklarımı düşünüyordum.

Öncelikle, kendimi göremesem bile erkek olduğumu hissediyordum. Deniz işte yine. Belli ki bu ikisinin ev arkadaşıydım, ama nasıl ev arkadaşı. Penguen’e sonradan gelen bir çizer olmalıydım. İlk baştan itibaren, yaşıtlarım olan Ersin ve Umut’la samimi bir ilişkiye girmişimdir kesin. Sonra, 'biz eve çıksak var ya' diye başlayan cümlelerle birbirmizi gaza getirip yanlış bir kararla eve çıkmışızdır. Hemencecik işler sarpa sarmış, bunlar daha eski arkadaşlar olarak bana karşı cephe almışlardır. Ben de pek sağlam pabuç, parlak yıldız değilim anlaşılan. Onları kıskandığımı en derin organlarımda bile hissediyorum. Ama dur be, kaptırma şimdi. Hani, Yiğit vardı, Berfu, Beyza, ablam; bizim evahalipisi diye bir bloğumuz vardı!

Hemen atıldım “Pardon, internet var mı acaba?” dedim. Umut bağırarak ve ağzımı yamışlayarak ayaklandı: “İnternetmiş, var mıymış, pardonmuş?! Lan, eşoğlusu, bin aydır faturaları ödeyebildik mi ki senin yüzünden? Dur Ersincim, tutma. Valla ağzını burnunu kıracam bu sefer” deyince arka odaya, normalde Yiğit’in odası olması gereken yere saklandım. Gerçekten de internet buradaydı. Hemen evahalipisi.blogspot.com’u tıkladım. İnternet yoktu gerçekten ama, allan işi, sayfa pat diye açıldı. Derin bir oh çektim. Son yazılanları okumaya başladım. Ama hayır, ne benim yazdıklarım, ne de diğerlerinin yazdıkları içinde ara sıra geçen adım vardı. Katkıda bulunanlara baktım, Deniz Ural yoktu! Denyo Herzaki diye başka biri vardı. Zaten bu ismi görünce gülmeye başladım. Gülünce aklım başıma geldi. Hala kapının önünde yanlış anahtarı delikten sokmaya çalıştığımı fark ettim. ‘Hey Allaam’ diyen gülümseyişimle içeri girdim. Ersin’le Umut langırt oynuyorlardı. Ben de iki haftalık çizimlerimi bitirmem gerektiğinden çalışmak için odama geçtim. Çok başarılı, sevilen ve yakışıklı bir çeizerdim ne de olsa. Bir de haftaya tatile gidecektim, Kaş’a.


Evet, en gerçek dışı yeri tartışma götürmez şekilde, son cümledir.

1 yorum:

  1. bir önceki yorumumda "içimdeki deniz çekildi" cümlemin kaş kara sularında geçerli olmadığını bildirir, hayatımın son bir tatili olsa kaş'ta geçirmek isterdim diyerek gidenlere vicdan azabı veririm... evet yapabilirim, kelimelerimle her şeyi yapabilirim... bonsai yapabilirim mesela ya da wushu... çocukları güldürebilir, büyükleri ağlatabilirim... annemi yazar olmaya ikna edebilir, aslında hiçbir şey bilmediğimin üstünü örtebilirim... birileri buna laf kalabalığı diyebilir, bense kelimelerin büyüsü diye isimlendirebilirim... şimdi aklıma geldi, origami de yapabilirim; "hazır burda yapılmışı var" diyecekleri de kelimelerimle dövebilirim...

    bir doğalgazım bile yok
    anlıyor musun
    hadi üşüme

    ...

    YanıtlaSil