24 Şubat 2009

Kırmızı


Ne kadar da acizdik kendimizi anlatmaktan o gece. Ağzımızdan iki kelime çıksa atom bombası etkisi yaratacak gibi bir his içindeydik.

Ya da ben öyleydim, o değil. O sarhoştu. Sarhoş olunca garip bir gülümseme olurdu yüzünde, gene vardı. Ben ise, ben ise… suskundum. Gülümsedim, gülümsedi… sustum… anlattı, anlattı, anlattı… Dinledim bende. Dinler gibi mi yaptım yoksa? Bir ara, söylediklere katılmıyorum ama bunu sana söylemeyeceğim diye mi geçirmiştim aklımdan? Geçirmiştim evet. Başka bir ara da birkaç saat sonra uyanacağız ve farklı yönlere gideceğiz diye düşünüp sıkı sıkı arkasından mı sarılmıştım? Bilmem sarılmadım mı yoksa? O da elimi elinin içine almamış mıydı? Sabah ışığının yüzüne gelmesi yüzünden uyanıp ben evime gidiyorum mu demişti bir ara? Sonra da yanımdan gittiği için utanarak bir özür gibi telefon açıp, neşeli bir şekilde:“dışarıda kar yağıyor ve güneş de var” diyen de o değil miydi? O’ydu evet…
Ben ise;
Kendimi anlatmaktan ne kadar da acizdim o gece, hani şu göğün kırmızıya çaldığı gece…
* Fotoğraf: www.netfotograf.com adlı sitede amati adlı bir kullanıcının tersten ve düzden B harfi çalışması.

20 Şubat 2009

Kadın Dogum Uzmanına Gitmek

Evet bir suredir hastanelerde kadın dogum doktoruna gitmek uzerine bir seyler yazmak istiyordum ancak nedense toplumsal baskilardan dolayi yazma beyza, sinirlenme beyza halindeydim.
Bugun yeter dedim! Yetti. Yaziyorum.
Bir suredir abuk subuk nedenlerle Kadın Dogum ya da Jinekoloji adıyla da gecen bolume gidiyorum. Öyle sürekli gider halde degilim, arada sıkılınca uğruyorum. Bakıyorum hastalık kalmamış "eee hadi bari bi jinekoloji yapayım artık" diyorum. Altın günü gibi oldu, yakında 20 euro takmaya başlayacağız birbirimize.

İlk gittigim doktor, erkekti. Aslında erkekmiş-kadınmış benim için pek fark etmez, doktor doktordur mantığına sahibim. Ancak "doktor doktor değildir, o da bir insandır" şeklinde muhteşem anılarım da var, ama durun bugün jinekoloji.

Bay jinekolog amca bana şöyle bir baktı, bir kaç soru sordu. Bakire misin dedi? Ardından beni o kadın dogum aletine aldı, muayene etti ve ilaç yazdı. Açıklama yok tabi. Haftaya gel dedi. Oldu, yanımda kaynımda gelsin mi diyecektim, sustum. Ama sonradan anlıyorum ki en azından bakire misin sorusunu rahatlıkla sormuş. Bir daha ki gidişimde süper iyileşmişin falan gibi laflar etti, ben iyileşmediğimi biliyordum ama inanmadı.

İkinci gittiğim doktor kadındı. Bayan jinekolog, erkek arkadaşınla birlikte oluyor musun diye sordu. Daha kibar biri diye düşündüm. Erkek arkadaşım olduğunu nereden çıkarmıştı tabi onu bilemedim. Muayenehanesine çağırdı. En kötü bir kaç günümü orada yaşadım sanırım. Hamile kadınlar, eşleri ile gelmiş. Bir ben orada ipsiz sapsız duruyorum. Neyse o da bir şeyler yaptı kendi çapında. Lokal anestesi gerek dedi, iyi dedim. Yalnız mı geldin dedi. Kaynım burada içerde, çağırayım mı diyecektim, sustum.

Bugün sabah başka bir doktora gittim, bayan. Yeni yep yeni bir doktor. Umutluydum. Oturdum, şikayetin nedir dedi. Böyle böyle dedim. Durdu "evli misin bekar mısın" dedi? Yani bekarsam bakireyim öyle mi? diyemedim. Kaynım aklıma geldi, sustum.

Anlayacağınız hala kadın doğum doktorlarının bile soru sorarken çekindikleri bir ülkede yaşıyoruz. Kadın doğum doktoru olmuşsun yahu sen, neden çekiniyorsun? Kaynımdan mı?
Ne kadar garip. Bir de biraz saf gibiler:

Jinekolog insanı :Evli misin, bekar mı?

Beyza insanı: Kaynıma sorsam?

16 Şubat 2009

Türkçe'nin İngilizcesi & Vice Versa

Pazartesi sabahı 9'dan önce iş arkadaşlarım tarafından tuhaf addedilen bazı hareketler vardır:

  1. Mutfakta suyun kaynamasını beklerken neşeli bir şarkı söylemek
  2. Haftasonunun ne kadar eğlenceli olduğunu anlatan monologlar yapmak.
  3. Hızlı ve seri hareket etmek
  4. Çalışmak
  5. Gülmek
İşte ben de, 2009 yılının sekizinci haftasının ilk gününde, bana beşinci sıradaki "gülmek" denilen uygunsuz eylemi yaptıran bir mevzuya değinmek istiyorum:

Bu sabah, sonunda kaynayan sudan yaptığım adaçayımı alıp masama geçtim. Altta, pencerelerin 'simge durumuna küçülmüş' hallerinin her zaman belli bir sırada durması gibi bir takıntım olduğundan (outlook- real pelayer -firefox), en önce Outlook'umu -yani iş maillerimin barındığı kutuyu- açtım. Ve karşımda tam 20 adet, konu kısmı absürt bir Türkçe ile yazılmış, hepsi ayrı domain ve ayrı isimlerle gelmiş, aynı mailden buldum. İşin komik tarafı, bir İngilizce eğitim kitabını tanıtıyor. Bu maillerden, konusuna yazılan cümlesi çok acayip olan birkaçını paylaşayım sizinle:

  • Bir şeyin en iyi olan söylenecek yol nedir? (Kesinlikle bu değildir.)
  • Bu, insanın, yazımında profesyonel olmak için en kolay bir yoldur. (Artık çok profesyonelce 'insan' yazabileceğim, yuppi.)
  • Yenilik çıktı! Mükkemel İngilizce yazımını öğren! (Nazar değmesin diye mükemmeli doğru yazmadık)
  • Yerli Amerikalı gibi yazabilmeniz için bu en iyi bir seçeneksiniz. (Beyaz benizliler geldi, dediklerinden bir bok anlamadık. Ugh!)
  • Sizin Ingilizceniz ideal değil mi? Olsun. Siz bizden yararlanabilirsiniz. (Oh bebeğim, çok cömertsin.)
  • Sizinki gelecek e-mailiniz daha çok iyi şey yapacak size. (Bu e-maillerin başka bir işlevi olduğunu sezmiştim zaten.)
  • Sizin Ingilizcede yeteneklerinizi artırın. ("...sonra bizimkine geçeriz.")
  • Sizin Ingilizceniz ilgili sırrınızı hiç kimse bilmemeli. (Bence de, aramızda kalsın.)
  • Sizin e-mailleriniz çok ciddi görünecektir. (Baktıkça gözümden yaş geliyor ciddiyetten.)
  • İngilizcenizin derecesinde de bir artış gösterebileceksiniz! ?= (Demek İngilizce'den önce başka bir derece verme niyetindeler.)
  • Bir Amerikalının aklında olmayacak bile gibi güzel bir şekilde yazımı öğrenin. (Emin ol bu cümleler Amerikalılar dahil kimsenin aklına gelemez zaten.)
  • Kesinki siz Amerikalıların kadar yazmayı öğrenebilirsiniz. (İçimde bi tereddüt var.)
Bu mailleri görünce, pfff, pffff diye başlayan gülmelerim puhahaha'ya dönüştü bir süre sonra tahmin ederseniz. Anlatsam anlamayacak kişilerin "n'oluyor len, ne güldün o kadar" diye başıma toplanmasıyla zor anlar yaşadım. Çalışan okurlarıma az önce aynı zor durumu yarattığımın farkındayım. Yoklarmış gibi davranın, bir süre sonra kendiliklerinden gidiyorlar.

Bu arada, mailleri okuyup gülmekle meşgulken, geçen hafta okur okumaz gerçekten yarıldığım bir ekşi sözlük entrisi aklıma geldi. Google'ın tercüme servisinin Türkçe'yi de içine alacak şekilde genişlemesinden sonra (Google Translate), bu hizmetten yararlanmak isteyip 'yarılmak' gibi çok başka bir hizmet alan suserlerin doldurduğu başlığın adı: yaran gogle translate çevirileri. Kırıp geçiren entri ise şurada ve hemen aşağıda:

kendimi yeni bir eğlence bulmamı sağlamıştır. siz de deneyebilirsiniz. tek yapmanız gereken aynı metni tekrar tekrar çevirtmek. aşağıdaki örneği internet üzerinden yayın yapan bir gazete'den rastgele aldım. sonuçlar oldukça eğlendirici. sanırım google translate servisinin satırarası okuma becerisi de var:

tr: "amerikalı yahudiler rahatsızsa ben de onlardan rahatsızım"
en: "american jews are uncomfortable and i'm sick of them"

daha sonra bu ingilizce metni alıp türkçeye çevirtiyoruz:
en: "american jews are uncomfortable and i'm sick of them"
tr: "amerikan yahudileri rahatsız ve onları hasta oldum" (bkz: efendim)

akış şu şekilde:

  • amerikalı yahudiler rahatsızsa ben de onlardan rahatsızım.
  • american jews are uncomfortable and i'm sick of them! (bkz: fuck them)
  • amerikan yahudileri rahatsız ve onları hasta oldum. (bkz: olur öyle.)
  • american jews and their patients have been disturbed.
  • amerikan yahudileri ve hastalar rahatsız edilmiştir. (bkz: verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.)
  • american jews are uncomfortable, and patients.
  • amerikan yahudileri rahatsız ve hasta! (bkz: hem kel hem fodul üstelik ebleh)
Kesinlikle satır arası okuyor! :)

Dipteki Notlar
  1. Aslında maillerin geldiği isimler de ayrı bir komiklik konusu: Küçük Bike, Sancaklı Nizam, Kıraç Ebru, Aykız Ilmaz... Zorlasan hepsinden bir Kemalettin Tuğcu hikayesi çıkar.
  2. Domain adları çeşitli. Uzak Doğu harflerinden oluşan bir domain adını Google Translate kullanarak çevirdim, free ..... çıktı. (Boşlukları doldurmayayım ki, onu arayan buraya gelmesin. Anladın sen onu.)
  3. Mailleri atanların Türkçe çevirisini Google üzerinden yaptığı su götürmez bence.
  4. Dün telefonda ablam, İstanbul'da gezerken, has Amerikalı enişte Joseph'ın İngilizce kurslarının tabelalarında çok kullanılan "Spoken English"in ne anlama geldiğini sorduğunu anlattı. Adamlar 'konuşma İngilizcesi' demek istiyorlar belli ki ama bana da "burada hazır konuşulmuşu var" gibi bir şey çağrıştırıyor. "Yerli Amerikalı'nın bile aklına gelmemiş" bak, görüyor musun?
  5. Ehehehehehehe! :D

12 Şubat 2009

Kırgın Kızgın Berrak

Bir an. Saat sabah yediye henüz gelmiş. Bir yolun kenarından, billboardların önünden yürüyorum. Belli ki yağmur yağacak, muhteşem bir ışık var atmosferde. 'Keşke fotoğraf çekebilseydim' diyorum. Serinlik, havadaki görünmez su damlalarıyla birlikte boynuma dokunuyor. Ne güzel. Her şey berrak. Hava olmak istiyorum.

Dün gece mideme bir bulantı gir(diril)di pek sevgili okur. Empatinin çoğunlukla bir lanet olduğunu düşünüyorum artık. Hele ki söz konusu olan, en ilkel güdüleri harekete geçiren düşünceler ise empati gibi ılımlı zihin hareketlerine hiç gerek yok. Hala 'ben mi büyütüyorum len yoksa' diye düşünmek sinir bozucu, kafamı kessem yeri.

'Eski erkek arkadaştan dost olmaz' ve 'karaktere yapışmış kötü özellikler değişmez, değişemez' tezlerimin doğruluğunu bu kez oldukça sağlam bir şekilde kanıtladım, üzgünüm.


Şöyle bir süre, insan ırkı bir yerlere gitse diye düşünüyorum. Sürekli çarşıya gitse mesela. Ben hariç. Ben kalsam burada, tamamen tek başıma. 'Manhattan'ın nüfus yoğunluğu Alaska'nınki kadar olsa sadece 12 kişi yaşardı' reklamındaki adam olmak istiyorum.

Böyle üzüntülü anlarımda, zihnimde beliren duruluğa hayranım. Bozuk gözlerine gözlüğü ilk kez takmak gibi. Çok tozlanmış bir araba camını silmeye başlamanın ilk anı gibi. Polyanna lakaplı bendeniz aslında, bardağın dolu tarafını görsün de hiç üzülmeyeyim diye kafama baskı uyguluyormuş demek ki.

Yolunmuş yeşilliklerin arasındaki boş banklara bakıyorum. Her gün. Kulağımda 'Acroos the Universe' çalmaya başlıyor. Abbey Road'daki yaya geçidindeki çizgilerden biri olmak istiyorum.

Nothing is real
And nothing to get hungabout.
*

6 Şubat 2009

Bir Deli

.
..
...
deliler rengidir gri gökkuşağının
bir deli gittiğinde aklı eksilir dünyanın
...
..
.

huissi
nurcan kara (?)
*