16 Mayıs 2010

Bir yolculuk hikayesi: Suriye/ Palmira

Şam-Palmira:
Palmira'ya gidiş yolu ile dönüş yolu her nasıl oluyorsa farklı. Yani biz önünden geçtiğimiz sarı cami ya da bakkalı dönüş yolunda da görmek istedik ama olmadı. Kastık, başaramadık. Meğer adamlar yeni yol yapıyorlarmış. Suriye'liler biraz şakacı zaten. Turistin kaybolması için yoldaki tabelaları saniyesine değiştirebiliyorlar. Mesela araba ile giderken bir tabela Damascus (Şam) sağ derken hemen 1 dakika sonrasında Damascus düz gösterebilir. Ardından bir yol ayrımına gelirsiniz Damas sağ der. Eğer sağa girerseniz hatalısınız Damas diye bir köy vardır. İlk tabeladaki sağ işareti de tamamen turisti çileden çıkarmak adına yapılmıştır. Anlayacağınız üzere yanınızda bir izci arkadaş getirirseniz pek bir güzel olur.

Palmira, diğer adıyla Tadmur, Suriye'de çölün ortasında kurulmuş antik bir kenttir. 1. yüzyılda varlığı fark edilmiştir. İpek Yolu ticaretininde de Tadmurlular başarılıdır. (Bu arada İpek yolundan arta kalan yolu gördüm...Hatay Halep arasındaki yolda görebilirsiniz). Neyse Palmira Prensi'ni alçak yeğeni öldürünce prensin eşi Zennube (Zeynep) şehri yönetmeye başlar. Zennube isminden de anlaşılacağı gibi ticaretten anlayan, akıllı bir kadındır. Tadmur'u Roma İmparatorluğu bünyesinden çıkarır, Busra'yı kendine katar, üstüne Antakya'ya kadar ilerler... Gönlü boldur, aldıkça alır aldıkça alır...Tabii Roma İmparatoru olaya müdahale etmek üzere gelince de Zennube ve oğlu esir alınır. Kontrol Roma'lıara geri dönmüştür. İmparatorluk yıkıldıktan sonra ise bu ticaret kenti eski şanını bir daha koruyamayacaktır. Zaten şehir iki kez istilaya uğramıştır. Bizans döneminde sessiz bir şehir olarak kalmış ancak İslamiyet ile tekrar azıcık da olsa önem kazanmıştır. Halid bin Valid şehri ele geçirmiş ve ilk defa Müslümanlar şehre gelmiştir. Osmanlı ve Fransız yönetiminde de şehir bulunumuştur.

Bu kadar çok el değiştiren bir şehir olduğu için de her döneme ait kalıntılar mevcuttur. Bizans döneminde kilise yapılmıştır mesela ama yanı başında çok daha eski antik tiyatro bulunmaktadır... Her işgal eden kendinden bir şeyler katmış da denilebilir.

Son olarak UNESCO tarafından korunmakta olan kente gidilmesi caizdir der Stv'deki Ayna muhabirliğini bir kenera bırakırım artık.




(Palmira yolunda durduğumuz bir Bedevi Çadırı'nda aldığım ilk evlenme teklifinin bütün ömrüm boyunca bir lanet olarak üzerime yapışacağını henüz bilmiyordum.) Amcanın ne yaptığını tam olarak anlayamamakla birlikte başımı "bak bu da geleneksel Bedevi kıyafeti, giy giy" diyerek kapatması ben de bir kıllanma yaratmaya başlamıştı. Yanımdaki Polon kızı J.ye "kızım bir ayaklar var bu adamda" demem bir oldu. Ama geç kalmıştım çünkü Bedevi'm ellerimi tuttu, zorla gözlerinin içine baktırmaya çalıştı. Beni ise gülme krizi tuttu ve J.'ye dönüp çıkalım artık dedim. Ama J. kendini fotoğraflara verdiği için pek benimle ilgilenmedi. Bedevi'm bunun üzerine: "Take me as your husband and live with me in this tent" dedi. İşte gördüğünüz çadırı kastediyor. Arabada gelirken Bedevi çadırlarının özel bir malzemeden yapıldığını kışın soğuğu yazın ise sıcağı geçirmediğini okumuştum. Ama kafamdaki o kocaman sarık vari nesne, ve de bir çadırın içinde hayatımın ilk evlenme teklifini almış olmak beni germiş olacak ki ağzımdan tek bir kelime çıktı "no, no, no". Evet evlenme tekliflerini reddetmek aslında kolay işmiş. Hele bir de bıyıklı, koca göbekli, kafasında kefiye ile dolaşan bir Bedevi'den olunca işim daha da kolaydı. Çadırdan kendimi attığımda aklıma bir tek soru takılmıştı. Evlenseydim... Evet diyip kalsaydım ne olurdu. Bir kere tez konumu terör'den "Bedouin Life in Syria and its Complexities" yapar iki sene o adamla yaşardım. Alan çalışmasının dibine vurur güzel bir tez çıkartırdım. Tezin alt başlığını ise "From a Turkish Woman Perspective- The 5th Wife" yapabilirdim. Ama olmadı. Güzel hayatım ağır bastı. Hatta ağır falan da basmadı kaçtım direk adamın yanından.

Ve işte bütün hayatımı değiştiren olay, hayatımın ilk ve tek ciddi evlilik teklifi. Bu arada bir çok kadına aynı muhabbeti çekiyorlarmış. Haberiniz olsun. Evlenmeye karar verirseniz de ev, at, deve falan isteyin.

Bir sonraki yazı:




Busra ve Busra'dan Ürdün'e giden yol..
O sıcakta deri ceket giymiş bir taksi şoförü...
Suriye-Ürdün sınırında 5 madde ile kolay kaçakçılık...

11 Mayıs 2010

Bir yolculuk hikayesi: Suriye/ Şam



Aklımda oluşan "ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü", "Şam'da kayısı" gibi atasözlerimizi yerinde gözlemleyebildiğim şehir...

Öncelikle Şam şekeri dediğimiz şeker gerçekten pek bir güzel... Şeker diyince aklımıza nane şekeri vari şeyler gelse de Şam'daki şeker daha çok baklava ayarında olan çeşit çeşit yapılan ve de az şerbetli bir tatlı... Annemin "kızım Şam şekeri getirmeyeceksen dönme" vari sözleri üzerine de parayı şeker'e yatırdım zira azıcık pahalı... Ee tabii o kadar para gidince de ne Şam'ın şekeri ne Arab'ın yüzü anasını satayım atasözümüzü kullanma yeri de buldum. Ancak bu Şam şekeri gerçekten güzel yahu.. Denemeden gelmeyin. Bu şekeri alabileceğiniz en ünlü yer ise Semiramis'tir. Buradan da didim.

Kayısı'ya gelecek olursak da evet gerçekten de Şam'da kayısı var balım okur. Adamların kapalıçarşı gibi yerleri var.. İçeride işte çay, bitki çayı, kuru nane, yok efendim abuk subuk, bilumum ismini bilmediğim ot, kurutulmuş meyveler ve bir de kayısı var.

Yemeği içmeyi bir yana bırakırsak Şam bence Halep kadar güzel bir yer değil. Daha kozmopolitan... Herkes işinde gücünde.. Bir insan bulamıyorsun, oturup sohbet edebilecek. Gerçi Sudi Arabistan'a Konya'dan hacı götüren otobüs şoförünü saymıyorum.

Bıdı bıdıyı bir yana bırakırsak Şam'da görülesi yerleri hemencecik aşağıya sıralıyorum, efendim:

(Külliye'ye 2 dakika uzaklıktaki hanın içinden)
  • Emevi Cami (içinde kilise de mevcut. Cami ve kilise iç içe)
  • Selahaddin Eyyubi'nin mezarı
  • Eshat Paşa Hanı
  • National Museum (ve içerideki kafede oturup çay-kahve takılmak)
  • Süleymaniye Külliyesi (Külliye'yi şu anda Türk Büyükelçiliği ve Suriye birlikte düzenlemektedir.) Külliye'nin içinde Abdülhamit'in sülalesinin mezarı var.. Yok efendim Abdülhamit'in torunu, halasının oğlu, dayısının bilmem nesi hepsi birlikte orada bulunuyorlar. Sanırım Türkiye'den sürülünce orada ölmüş ve gömülmüşler. Daha da önemlisi Vahdettin'in mezarı da burada bulunuyor. Şaşalı bir mezar bekleyenlere hayır değil diyebilirim. Bildiğin mezar. Ama o kadar çok Osmanlı zatını bir arada görünce insan bir garip oluyor. Külliye'nin içi yapım halinde olduğu için kapalı ancak Türküz falan derseniz girmeyi başarabilirsiniz. Mezarlar da içeride, kapalı bir alanda.. Bu kısmı da açtırmanız gerekecektir.
  • Citadel (eski şehir) e de gitmeyi unutmayın...
Bunlar dışında bilinmesi gereken en önemli nokta Şam'ın Halep'ten pahalı olması ve de turist mantığıyla herkesin kazıklama moduna girmesi... Bir poşuya 10 dolar isteyenlerle açılışı yaptım, en son 4 dolara aldım. Dikkat edin. Paranız bolsa, ne diyeyim verin veriştirin.

Yemek kısmına gelirsek eğer, akşam yemeği için gidilebilecek iki yer sunuyorum. Ancak bu iki yer de biraz lüks yerler. Hani bana kalkıp poşuyu 4 dolara almış ama maşallah midesine de ne düşkünmüş arkadaş demeyin sonra. Arkadaşlarım götürdüğü için bu iki yerdeki ücretleri bilmiyorum ancak tahminimce benim yediğim kadar yerseniz kişi başı 25-30 dolar gibi bir ücrete kalkarsınız.

İlk yerinizin adı Naranj.. Eskişehrin içinde, Rum-Ortodoks Patrikanesinin karşısında kalıyor. Üst kesimin gittiği bir mekan. Her şeyi yiyip içtikten sonra bir zini (sini ya da tepsi) şam şekeri getirip önüne koyuyorlar. O kadar baklavayı yiyecek yeriniz kalmıyor tabii. Burada ne yemeli:
  • Ana yemek: Babagannush: Fırında yapılıyor. Bulgur pilavının, ama baharatı ve de tadı daha farklı, içine bir dolu et ya da tavuk var. Ahanda yana fotoğrafını koydum... Tadı güzel, aldanma fotoğraf kötü...
  • Kıbbeh (içli köfte)
  • Bolo (naneli limonata)!!!! Benim gezideki favorim Bolo'ydu.. İnanılmaz güzel yapıyorlar.. Denemeden dönerseniz konuşmam.
  • Salata olarak Fettuş (en güzel salata da bu zaten
  • Aperatif olarak da etli humus ve de sucuk roll (bu da iyiydi)

İkinci yemek yeri ise şehri ayaklarınızın altına aldığınız, yandaki fotoğraftan anlayıverin bir zahmet gari, Ahla Talleh Restaurant- Kasseun'da. Buraya akşamüstü gittiğimiz için ağır yemekler yemedik. Patates kızartması ve bira favorim oldu.. Tam da yeriydi, süper gitti... Ayrıca restorana çıkarken geçtiğiniz uzun bir yol var, tırmanıyorsunuz tepeye.. Söylenene göre Beşar Esad'ın abisi bu yolu sevgililerin geceleri takılabileceği yer olarak ilan etmiş. Dönüş sırasında bir kaç araba da görmedik değil...

Şam'da otel fiyatları hakkında bir yorum yapamayacağım çünkü arkadaşımızda kaldık. Kendisi kocaman evini bize açtığı için de ayrı bir rahat ettik diyebilirim. Şam'da kaldığımız süre boyunca da onunla gezdik.

Şamda kalırken günübirlik gidip geldiğimiz Palmyra (Bir Bedeviden aldığım evlilik teklifi) ve Bosra (Sigara kaçakçısı taksi şoförü) ise bir sonraki yazıya artık... İyi gezmişim ama değil mi balım...

*İlk Fotoğraf: Vahdettin'in mezarı