26 Şubat 2010

Orada Uzaklarda: Haminneme Mektuplar


Söyleniyor gibi olacağım ama söyleneceğim işte... Uzun süre bekleyip Berf'in bloguna giriyorum bazı sabahları... Bir kaç yazı birikmiş oluyor, seviniyorum önce... Müzik var mı müzik, diye gözüm arıyor.. Sonra başlıyorum okumaya. Sonra başlıyorum ağlamaya. (Salağım ben sevgili okur.. İnsan güzel başlayabilecek bir sabahını bu şekilde mahvedebilir...) Ve bu durumlarda acı çekmenin ya da üzülmenin hafif hazzı oluyor bünyemde.

Bugün de Reha Muhtar haberlerini dinliyormuş gibi onun blogunu açınca (kaldı ki Berf aslında hop hop zıp zıp, eğleniyor muyuz okurum şeklinde yazan bir insan. Bir bana anasını sattığımın cilvesi) hüzünlendim işte. Gözümden yaşlar süzülmeye başladı... Aklıma bir yazısında anlattığı odası/ odam/ odamız/ annemin oturma odası geldi...

Sonra düşündüm:

Özledim ben Berf'i...
  • Gülmemizi özledim... Akşamları karşılıklı sigara yakıp elimize kahvelerimizi almamızı...
  • Nasıl geçti günün bıdık demesini...
  • Eve geç gittiğimde, apartmanın kapısındayken kafayı yukarıya çevirip ışık yanıyor mu diye bakmayı...
  • İnsanların siz kardeş misiniz, yok artık demesini.. Ve benim bundan aldığım güzel hazzı...
  • Haftasonu olduğunda Mango'ya doğru bir yürüsek mi, diye düşünmemizi...
  • Gece oldu mu karnımızın acıkması ile günü kurtaran zeytin, domates, peynir üçlüsünü ama özellikle zeytini...
  • Onun eve şaraplar almasını...
  • Uyuyamadığım zaman yanına sokulmayı...
  • Hık hık diye ağlarken bir anda beni güldürebilmesini...
  • Ona evin içinde "halay çeken mikropların dansını" yapmayı...
  • Haminnem adı altında başlattığım saçma öyküyü çamaşırları asarken ona anlatmayı... (Bkz. Haminnem ve ben bir günün sonunda yine çamaşır asıyorduk...)
  • Haftasonu gazete, kahvaltı, çay, sohbet...
  • Sülaleyi çekiştirmeyi...
  • İşten geldiğinde beni hep aynı masada ve aynı konumda çalışırken bulmasını ve buna söylenmesini...
  • Evin aşağısındaki kazıkçı bakkalı çekiştirmeyi...
  • Kapıcımız Hasan Abi'ye her zaman güler yüzlü olmasını ve halini hatırını sormasını..
  • Nadir de olsa sabah işe gitmeden önce pfff diyerek odama girmesini, olmuyor olmuyor saçım demesini... Saçına dağınık topuz yapmayı...
Ve daha sayamadığım bir çok şeyi...

İleride Mozart'ın Konstanze'ye yazdığı mektuplar kadar değerli olamayacak bu yazıyı da bitirirdikten sonra Ankara'nın hafif soğuk, rüzgarlı havasına karışacağım... Haminnem'in bu şehirden gitmiş olduğuna sevinecek, belki bir 4-5 sene sonra İzmir'de diye düşüneceğim...