8 Ağustos 2006

Ben çevirdim oldu!

Evet, artık anlatma vakti geldi. Korkuyorum ama anlatacağım.
Hikayemizin adı 'Deniz Festivalde' :)

Bu sene Mart ayında yaklaşık bir aylık boş zamanım vardı. O kadar boştu ki zamanım, bir şeyler yapayım dedim. Gelen bir maille, Ankara'da bir film festivaline gönüllü çalışan aradıklarını öğrendim. Berna'ya sordum; aynı şeyi mi düşünüyorduk? Evet. Biraz çalıştıktan sonra festival filmlerini bedavaya izlemek! Eh, gittik başvurduk hemen.

Festivali düzenleyen vakfın düzeni pek yerinde değildi. Gönüllü çalışmak için gelmiş bir sürü insan, bir odada toplanmış boş boş oturuyordu. Biz de oturduk. Meğer afişlerin gelmesini bekliyormuşuz. Afişler gelince gruplar ve gidecekleri yerler ayarlandı. Berna ve ben Kızılay - Necatibey yöresine elimizdeki onlarca afişi dağıtmak üzere yola koyulduk. İki gün boyunca dışarılara ve gözümüze kesitirdiğimiz kafelere falan afiş yapıştırdık, arada broşür de dağıttık.

Neyse, festival günü sonunda geldi çattı. Sabahtan gittim (Berna yoktu o gün), sinemanın girişinde kurulan standa oturdum. İzleyiciler, saati-günü değişen veya kaldırılan filmler için gelip gelip bize çatıyorlardı. Ben de kalktım hemen. İlk seans saati geldi. Ben, bana gösterilen salona girmeden önce içeride ne yapmam gerektiğini sordum. 'Gir izle işte, yapacak başka bir şey yok' dediler. Ben de girdim salona, seyircilerin arasına oturdum bir güzel. Işıklar söndü, film başladı. İlk on beş dakika neredeyse hiç diyalog yoktu. Sonra adamlar konuşmaya başladı. Almanca ve altyazı yok! Yarım saat daha geçti. Ben bu süreyi Almanca'yı ne kadar anlayabildiğimi test ederek geçirdiğim için gidip görevlilere altyazının olmadığını haber vermeyi unuttum. Seyircilerden de hiç ses seda yok. Sonunda ışıklar yandı, film durduruldu. Festival görevlilerinden biri içeri girip;
'Sayın izleyicilerimiz, filmin altyazısının eklenmemiş olduğunu gönüllü görevlimiz (sağolsun) bize haber vermedi. Özür dileriz. Film yarım saat sonra tekrar başlayacak'
dedi. Arkamda oturanların konuşmalarından anladığım kadarıyla kimse Almanca falan bilmiyormuş ve - aynen benim düşündüğüm gibi - neyse, böyle demek ki deyip seslerini çıkarmamışlar.

Beni apar topar salondan çıkardılar. Ufaktan bir azar işittim. Öncelikle, salonun ortasına değil, kapıya yakın bir yere oturmam gerektiğini öğrendim. Azar bitince gittim standa oturdum tekrar. İleride başka bir masada oturan festival çalışanları mütemadiyen bana 'ya salak ya da festivali bozmak için gönderilmiş bir ajan, ama bence salak' bakışları atıyorlardı. On dakika süren eziyetten sonra bir tanesi gelip bilet zımbalama işi için vakıftan beni çağırdıklarını söyledi. Evet, ceza. Sonunda oradan kalmak için bir bahane bulmuştum, tabi ki koşa koşa gittim vakfa.

Öğleden sonrasının dördüne kadar festival biletlerini konser biletlerine zımbalamak suretiyle kolumu ağrıttım. İşim bitti. Tam çıkıyordum ki arka odalardan bir kız telaşla koşarak yanıma geldi:

- 'İngilizce biliyor musun?'
- 'Evet'
- 'Ya, bir çeviri işi var da, yardımcı olur musun?'
- 'Tabi'


Evet, çeviri işi. Peki bu telaş niye? Çünkü, 6 seansında gösterilecek filmin Türkçe altyazısı olmadığını fark etmişler! En geç iki saat içinde bütün altyazıyı Tükçe'ye çevirmemiz gerekiyor. Beni bir bilgisayarın başına oturttular alelacele. Film çok uzun ve bol diyaloglu olduğu için altyazıyı dört parçaya bölmüşler. Aynı odadaki başka bir bilgisayarın başındaki kız üçüncü, bense dördüncü parçayı çevireceğiz. İlk iki parçayı başka bir yerdeki başka insanlar çeviriyorlarmış. Daha önce bu filmi izlememiş ve altyazı çevirisi yapmamış dört ayrı kişi, izlemedikleri filmin dörtte bir parçalarını word dökümanında çeviriyolar! Sonuç az aşağıda...

Divx için internetten altyazı indirdiğinizde görmüşsünüzdür mutlaka. Alt alta yazılmış bir sürü konuşma. Arada sahne geçişleri veya kimin konuştuğuyla ilgili hiçbir işaret yok. Yani benim için diyaloglar şöyle devam ediyor:

- 'Bundan sonra hastalığının iyileşmesi için insan eti yemen gerekiyor'
- 'Tamam. Peki dişi cin ilacını nereden bulabiliriz?'
- 'Hey dostum, neber? Arabayı ver de benim manitayı dolaştırayım biraz'
- 'O siyahi çocukla görüşmemeni söylemiştim sana daha önce'
...(Filmin son bölümünü çevirdiğimi de hatırlatayım tekrar. Yani, ne olduğunu ve nasıl düğümlendiğini bilmediğim olaylar burada çözülüyor.)

Hayır, film de nasıl bir filmse artık. Hiçbir şekilde gözümde canlandıramadım. Vampir bir kız var. Bir çocuktan hamile kalmış. Ama aynı zamanda kanser ve hastalığının iyileşmesi için insan eti yemesi gerekiyor. Kızın bir de ablası var, bir tane doktor var galiba. Dişi cinler ve bir de zenci çocuk var. Bu kadar :)

Çok uzatmayayım. Odadaki kızla gülmekten yarılarak, bir şekilde bitirdik çeviriyi. Benim de onun da yanlış olduğunu düşündüğümüz ama vakitsizlikten bir şey yapamadığımız bir sürü cümle var elbette. Ben, her şeye rağmen cezamı çektiğim için mutluyum. Ayrıca bir de yaptığım çevirinin pek de fena olmadığını düşünüyorum. Gaflet ve delalet içindeyim yani!

Ertesi gün sabahtan gittim sinemaya. hemen dün beni hafiften azarlayan çocuğu buldum.:

Ben: "Bak. Dün bir hata yaptım ama cezamı da çektim. Dünkü filmlerden birinin altyazının bir kısmını ben çevirdim Türkçe'ye."
O: "Sen mi çevirdin? Peki, 'BENİM BİR İMAJIM VAR'ı sen mi çevirdin?" (Çevirirken aklıma takılan cümlelerden ilki oluyor kendisi)
Ben: “Evet, orasını ben çevirdim.”

Cümlenin orjinali “i have an image”. Ama diyalogları az yukarıda yazdığım gibi gördüğüm için tam olarak ne demek istendiği anlamamıştım çevirirken. En uygunu herhalde ‘benim bir imajım var’dır diye düşünmüştüm. Değilmiş.

Filmin o sahnesinde, hamile ve kanser olan vampir kız doktora gidiyormuş. Doktor, kızın karnına ultrasonla bakarken ‘i have an image’ diyormuş. Yani, ‘burada gördüğüm kadarıyla…’ gibi bir şey!!!

Sonradan öğrendiğime göre, çevirinin geri kalan kısmının da pek aşağı kalır yanı yokmuş. Seyirciler küfrederek çıkmışlar salondan. Ama en çok akıllarda kalan cümle benimki olmuş, ehe :)

9 yorum:

  1. sen ne eğlenceli kızmışsın ya... hiç bitmez mi senin hikayelerin? bu gece 24'e kadar işteyim, şöyle hafızanı yoklasan da tavukların seni kovaladığı bir köy hikayesi anlatsan...

    senin adın da deniz benim bilgim de... bundan sonra senin adın leb-i derya olsun yavrum:)

    YanıtlaSil
  2. :)
    Bu arada filmi daha sonra izlemediğimi ve izlemeyi de hiç düşünmediğimi belirteyim. Aslında belki komik olabilir doktorun hastasına 'benim bir imajım var, öyle kanser vampirlere falan baktığım duyulursa mahvolurum' demesini :P

    YanıtlaSil
  3. senin filmin istanbul'a ulaşma şansı yok değil mi? ben de if'te öyle bir alt yazı rezaleti yaşamıştım... katil prezervatif falan mı neydi, birden senin vampir filminin devamıymış gibi geldi...

    tembellik yapıyorsun biliyorum, belki de birkaç gündür işe gitmiyorsun... yoksa çeviri günlerine geri dönmek mi istiyorsun? bütün toplumun iyiliği adına sana istanbul'da bir iş bulmak istiyorum...:)

    yoksa şu çeviriyi de sen mi yaptın?

    I have a dream...

    Benim bir imajim var-Martin Luther King

    :)))

    YanıtlaSil
  4. Şimdi, Katil Prezervatif isimli bir filme gittiğin için burada hatanı üstlenmen gerekiyor :P

    Bu arada, yazmayı unutmuşum, festival boyunca başından sonuna kadar iki film izledim:
    Biri, Galatasaray'ın UEFA Kupa'sını nasıl kazandığını anlatan bir belgeseldi. İkincisi ise bir Uzakdoğu filmiydi. Ama ben, elindeki dizüstü bilgisayarla sahneler geldikçe altyazıları giren çocuğun yanına oturmuştum. Tüm film boyunca şaşkınlıkla onu izlediğimden filmi hiç hatırlamıyorum.

    Demek ki neymiş? Yardım aşkıyla değil de, beleşçilik amacıyla gönüllü olanların başına kötü şeyler geliyormuş :)

    YanıtlaSil
  5. ben gitmemiştim zaten bir arkadaşım götürmüştü... filmin yarısında da utancından koltuğa gömülmüştü zaten... film festivallerine herkes bayılıyor ama bence çok sıkıcı ve aptalca... insan karnı acıktığında yemek yer, binlerce ürünü aynı anda önüne koyduğunda değil... hem seçme şansın bile olmuyor, bir film izleyeceğim diye koşturup duruyorsun... hiçbir şey için koşturmayı sevmem kaldı ki 100 metreyi 12 saniyede koşarım:)

    YanıtlaSil
  6. alt yazı ayrı yazılır bu arada:)

    bir de istanbul'da çalışmaya hazır mısın?

    YanıtlaSil
  7. Cnbc-e'de, sanırım Jet-set diye bir program vardı. Alt yazılarında ne gördüm. "A.k.a..." diyerek bırakılmıştı...

    Orada bile oluyorsa, festivalde neden olmasın? :)

    Çok güzel bir anlatım ile süslemişsiniz Deniz Hanım, tebrik ve teşekkür ederim.

    Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. Ben teşekkür ederim efendim. 'Hikayenin burasını okumak için şağıdaki linke tıklayın' gibi bir durum oldu, affınıza sığınırım artık. :)

    YanıtlaSil
  9. hee

    wayt skin diye bi filmdi buuu

    eğlenceli filmdi ama böyle bi altyazı ile eğlencede sınır tanımamak mümkün. bundan sonra kötü çeviri görünce ana avrat küfür etmicem

    varol u da tanıyomuşum. araştırmak, önüne gelen linke tıklamak, sörçtü, senddi bunlar güzel şeyler ama dünya küçük o kötü

    YanıtlaSil