26 Temmuz 2007

staj zamanı ankara

yaklasık bir aydır staj yapıyorum.
ASAM'ı burda övmek/yermek gibi girisimlerde bulunmayacagım..

Ancak kucuk bir cekirdek kadronun ancak bizim eglendigimiz kadar eglenebileceginin
bilincine vardım... Kızılay'a yaklaşık 2 senedir çok nadiren inen ben, servisimiz orda durdugu icin, bir anda Kızılay gülü oldum.

Ancak dikkat cekilmesi gereken bir kac nokta var: Bunlardan biri "evet bir servisimiz var. Ancak, klimaları Kızılay'a gelmeden 5 dk. kala açıldığı için içinde isyan etmeye bile halimiz kalmıyor." İkinci nokta ise servis soförumuz degistikten sonra bizde hayatımızdan suphe eder hale geldik.

Ancak bu sıcak ve bogucu yaz günerinde bira ya da bilimum soguk ickiyi devirmek cok zevkli oluor..

Gecen gun stajdan iki arakdasım (Murat ve Mehmet) bize geldiler. Deniz'i Mehmet'e gudubet, ifrit bir insan olarak tanıttık. (İfrit kelimesini ise bugun gene stajdan Selcuk benim icin kullandı) Deniz, mehmet gelince ayaga bile kalkmadı... Deniz Hanım'lı konusmalar 5 dk falan surdu. Deniz'den duydugum en komik replik ise berfu'ya soyledigi idi:

Berfu: denizcim bira ister misin? buzluktan...
Deniz: kac dakka buzlukta kaldı?
o kadar uzun sure buzlukta mı kalır? tarzı asagılamacı bir tavir..

Evet ifrit kelimesi uyuyor bu duruma:)

Ancak 5 dk. sonra deniz dayanamayıp: "ya ben yapamayacagım, daha yeni tanıstım zaten adamla" dedi. Ve olay son buldu...
Ben Deniz'i hic bu kadar gudubet gormemistim..

(H)elal olsun bea...

24 Temmuz 2007

Hararettin

Yaklaşık üç haftadır her gün olduğu halde hala alışamadığım bir durum var:

Sabah iş yerine gelip odanın klimasını açıyoruz. Sağda bizim ayarladığımız, olmasını hayal ettiğimiz ütopik sıcaklık seviyesi var. Sol tarafta ise inanmak istemediğimiz, acı gerçeğimiz, dünya sıcaklığı var. Durum şöyle:

Sabah 8:30 (29) (18)
Sabah 9:30 (30) (18)
Öğlen 12:30 (31) (18)
İkindi 16:30 (31) (18)
Akşam 17:30 (30) (18)
Akşam 18:15 (29) (18)

Bu arada, klimanın bir kez bile kapanmadığını, bu yükselen derecelerin klima açıkken gereçkeleştiğini belirteyim. Klima mı bozuk, hava mı bozuk anlamadım.

18 Temmuz 2007

El Yazısı

Fontself

El yazısına her zaman meraklıyımdır. El yazısıyla yazılmış bir şeyin, bir 'metin'den çok daha fazla şey ifade ettiğini biliyorum. Mektuba hiç girmeyeyim zaten, zira sırf bu nedenle bir 20 yıl kadar erken doğmadığıma üzülebilirim. Ha, yine yazarım da, kendi kendine pek zevkli olmuyor.

El yazısından karakter çözümlemesi de beni heyecanlandırıyor. Çünkü, az önce dediğim gibi, el yazısı, şekliyle şemaliyle birçok sırrı ortaya dökebiliyor. Oradan buradan karakter çözümlemelerine pek inanmam ama el yazısı deyince bir durmak lazım bence. Kaldı ki adli vakalarda eskiden beri kullanılan bir yöntem kendisi. Graphology / Grafoloji adı altında, el yazısı çözümlemeleriyle bilgili bir sürü kaynak bulabilirsiniz.

İnternetten "handwriting analysis" ve benzeri anahtar kelimeleri yazarak, birçok el yazısı çözümlemesi sayfasına gidebiliyorsunuz. Yalnız, ablamın birkaç sene önce gönderdiği ve sonuçlarını ağzım açık okuduğum bir site vardı ki, malesef bir türlü bulamıyorum. Ama bulacağım ve buraya yazacağım, söz.

Bir ara mektup hakkında bir yazı yazmak istiyorum.

Son olarak, yazının başında koyduğum resme ve bağlantıya geri döneyim de çemberi kapatayım. Fontself gibi daha birçok yerde el yazısı ile bilgisayar ortamına yazı yazma siteleri/ programları vardır eminim. Çünkü insanoğlu, bilgisayar ve internet hayatına girer girmez, o kadar büyük bir hızla aynılaştı ki, şimdi eski usül farklılıklara sarmaya başladı. Bu yazdığımız bloglar buna en güzel örnektir. Her neyse, şunu diyecektim: Öyle bir teknoloji geliştirilsin istiyorum ki, sadece 29 harfi kodlayıp 'al bu senin el yazın' diye önüme sürmesin; aynı zamanda ruh halime göre değişebilecek şekilde, büyüklükte, kalınlıkta, bozuklukta/ yayvanlıkta yazabilmemi sağlasın.

Yanında da kaymaklı ekmek kadayıfı ikram etsin.
:)

17 Temmuz 2007

Yenge'yle Msn Muhabbeti Ne Derece Mümkün?

Yengemle kisa msn sohbetimiz:)
Yengem hic selam sabaha girmeden kamerali sesli konusma talebinde bulundu ve ardindan asagidaki sohbetimiz basladi:) Yengemin bir an once kacip gitmek ister tavrina ve "isin gucun yok mu senin, hayta" konulu cevaplarina ozellikle dikkatinizi cekerim. Ehee, super komik biseymis yengeyle konusmak:)


Görüntülü konuşma daveti aldınız.
Kapat (Alt+Q).

Berfu:
yengecim


Berfu:
selam

Berfu:
ben de kamera yok

Berfu:
o yuzden beni göremiyorsun

Berfu:
nasılsın?


Aramayı yanıtladınız.
Kapat (Alt+Q).

müberra:
evet opuyorum

Berfu:
ben de seni öpüyorum yengecim


Berfu:
nasılsın napıyosun?


müberra:
ıyıyım sen ısınle mesgul ol

Berfu:
tamam yengecim
Berfu:
amcam nasıl?


müberra:
eyvallah

Berfu:
maşallah diyim o zaman


müberra:
ıyı ıyı
müberra:
elın bos galıba

Berfu:
yok biraz işim var aslında da
Berfu:
senle konuşayım dedim


müberra:
hadı gulegule opuyorum

3 Temmuz 2007

Bir Kuzen Buluşmasının Ardından

Dün akşam günlerdir özleşmiş olan bir takım kuzenler olarak, Beyza'nın ODTU'ye kabulünü kutlama bahanesiyle bizim evde toplaştık. Çayla birlikte ilk olarak bitanecik erkek kuzen Yiğit'in gönül maceraları dinlendi, yeri geldiğinde görümcelik yapılarak erkek tarafı tutuldu, eeee yeri gelmediğinde..... yine tutuldu. Sonra Beyza geldi. Geleneksel kenetlenme dansımızı icra ettikten sonra Beyza'ya sarılıp onu öpücüklere boğduk. Dışarıdan bizi biri izliyor olsa "ulen bunların hiçbiri okumamış, bi bu kıvrık saçlı yumidik okul bitirmiş kesin" diyebilirdi:)

Sonra Denizlerin getirdiği bir şişe dolgun mu dolgun üzümlerden elde edilmiş bordonun en koyu kıvamındaki Buzbağ'ımızı açtık. Bu sırada Beyza bir çırpıda Uluslar'a ve Middle East'e kabul edildiğinde hissettiği karmaşık duygulardan bahsetti. Mülakatta olanların üstünden hızlıca geçildi, birtakım insanlara küfredildi:) Yine aynı çeviklikle ve heyecanla bu sefer de ilk staj günün anlattı kardeşim. Sonra da günlerdir yok mülakattı, yok KPSS'ydi diye kendini bitiren bünye isyan etti ve Beyza bizi balkonda bırakıp yatmaya gitti.

Şaraplardan sonra dolaptaki biraların da dibini görüldüğünden Yiiit takdir edilesi bir tezcanlılıkla bira almaya koştu. Sokak boştu, evlerin ışığı birer birer sönüyordu. Ankara'nın temmuz akşamı rüzgarı bizi hafifçe üşütürken (yazın üşümek ne iyi bir olaydır) balkonda üç kuzen ilişkilerle ilgili, birbirimizle ilgili, ailelerimiz ile ilgili, sevme yeteneği ve sevilme isteği ile ilgili güzel laflar ettik.

Dün gece işte, birbirimizi ne kadar iyi tanıdığımızı, hayatlarımızın çok büyük bir bölümüne nasıl da tanıklık ettiğimizi ve umarım daha nice yıllar edeceğimizi düşünerek uykuya daldım.

2 Temmuz 2007

Aforizma Teyze

fosma fostukça sıra sana gelecek diyordu içerideki düşman. bense dışarıda donuyordum. böyleydi işte famasutrayla ilk tanışmamız. yanıma geldi ve dedi ki akori samoraki zobordok? zımçırıtık tık zımıh.. ben de şaştım kaldım afallamıştım. aforizma teyzelere gittim. anlattım olanları bir bir. sonra aforizma teyze birdir bir oynayalım mı diye bi gensoru önergesinede bulundu ve ben kabul ettim. ve birdir bir oynarkenki elektrik bizi birbirimize yaklaştırdı. ve onun dolgun dudaklarına yaklaşıp dedim ki uzun eşşek oynayalım mı? kabul etti. fakat bir problem vardı. iki kişi nasıl oynardık uzun eşşek. ve benim aklıma yolda tanıştığım famasutrayı çağırmak geldi. sonra kadroyu kurduk. kadri amca geldi.

yiğit & erkut