22 Haziran 2007

Zümrüt

Dün Büyük Migros'a gittim iş çıkışında. (Yeni adıyla Ankamall.) Öylesine. Haftasonu Yalvaç'a gideceğim, belki anneme ufak bir hediye alırım filan diye.

Labirentimsi koridorlarda sürekli aynı yerleri dolaşıp duruken küçük bir kuyumcu dükkanı dikkatimi çekti. Daha doğrusu, küçük kuyumcu dükkanının parlak vitrininde yeşil yeşil bir şeyler dikkatimi çekti. Tamamen yeşillere odaklanmış bir şekilde, bir adama çarparak hatta, vitrine yöneldim.

Birden bire tüm sesler sustu. Koca alışveriş merkezinin kalabalık ve baş ağrıtıcı derecede aydınlık koridorları boşaldı. Ayaklarımın altından başlayarak her yeri yemyeşil çimenler kaplamaya başladı. (Şu çay reklamındaki gibi.) Sonra birkaç kuş sesiyle birlikte serin bir rüzgar esmeye başladı. Bir an için o kadar heyecanlandım ki, başroldeki ses, kalbimin küt küt sesiydi.

Yani; "güzel"i gördüğüm her zaman olduğum gibi oldum.

Vitrinde -bence- sadece bir tek şey vardı: Zümrüt. Takı meraklısı değilim, pek de anlamam gibi gelir zaten. Taşları filan da hiç bilmem. Zaten o anda o taşın zümrüt olduğunu da bilmiyordum. Sadece çok güzeldi işte. Beyaz altından yapılma zarif bir yüzüğün üzerinde, ovalle yuvarlak arasında bir şekilde, etrafından başlayarak yüzüğün üzerine doğru yayılan minik pırlantaları bile sönük bırakacak kadar zarif ve asil bir duruşu vardı.

İçeri girdim. Yüzükten gözümü ayırmadan adama nedir ne değildir diye sordum. Adam zümrüt ismini söyleyince, anneannemin ve annemin takılarındaki yeşil taşları hatırladım.

Galiba aşık oldum ben. Sadece' görünen' değil, aynı zamanda 'duran' -bir duruşu olan- bir taş zümrüt. Benim olsun istemiyorum. Uzaktan da severim. :)

Dipteki Not: 1500 Lira mıydı neydi fiyatı! Parası olan için değer. O her şeye layık :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder