17 Haziran 2009

Her Yerden Binbir Naneli Yazı

Dün gece az uyku falan derken bugün öğlen iki de uyandım. Evet bence de yuhh bana. Tendinit olmuşum bir de, yeni bi hastalık ismi öğrenmiş oldum. Sol ayak tabanımın "ulen ağrıyorum ben, kale al bakayım beni, almazsan valla yürütmem ha seni" diye çığırması sonucunda Ortopedistim K.'ya gittim. O ilk başta sohbet için geldiğimi sanıp hoş beş etti bana ama ben hemen hasta yatağına uzanınca bir b.kluk olduğunu anladı. Neyse efendim bandaj taktı ayağa, ilaç verdi. İki gündür sarılı ayak ve öyle zıp zıp zıplayamıyoruz ama tökez tökez tökezliyoruz.

Neyse öğlen bir uyandım saat almış başını gitmiş. Bugün bir şey vardı yahu neydi derken bölümde Ken Booth'un konuşmasının olacağını hatırladım. Ken Booth duayen bir insandır. Uluslararası İlişkiler Teorisine yeni yönler veren Critical School'dan olan bir insan. İki saat boyunca konuştu kendileri... Konu zaten almış başını gitmiş, ben takip etmeye çalışıyorum kendisini... Aklımda kalan şeyler şunlar:

1. Amerika'da her 6 dakikada bir terörizm ile ilgili kitap çıkıyormuş. Buradan terör konusunun ne kadar sikko bir konu olduğunu ama günümüz anlayışı ile güvenlik konusunun kapsamına girdiğini, aslında ana konuların çok daha farklı olması gerektiğini çıkarıyoruz (ekoloji misal ya da insan güvenliği, toplum güvenliği gibi)

2. Toplumların uyanmaya ihtiyacı var (Wakening/ WAKE UP). Burada bahis geçen cümle çok ilginçti: "Wake-up! Your clocks are too slow in relation to our times". Nasıl yorumlamam gerektiği konusunda tereddüt ettim. Ancak bence şunu söylemek istedi: Dünya'da bir yılda 3 milyon kişi AIDS'ten ölüyor, 1 milyon kişi trafik kazalarında ölüyor ve biz hala güvenlik diye ulusal güvenliği yani devlet güvenliğini tartışıyoruz. Hava kirliliğinin, okyanusların kirlenmesinin ve soluduğumuz havanın bir gün bitecek olmasının hiç bir önemi yok. Wake-up, çünkü saatimizin alarmının çalmaya başlaması gerekiyor.(Ancak bu verileri düşününce yine de terör ile AIDS'i ya da kazaları karşılaştırmak elma ile armut arasındaki farka bakmak gibi geliyor bana. Critical School'daki insanların en sevdiği örnek bu ikisini karşılaştırmaktır. Aslında haklı oldukları noktalar var. Mesela Hazine'den ulusal güvenlik adına akıtılan paracıklar pek-ala farklı alanlara aktrarılabilir (di), eğer kendimizi güvende hissediyor(dıy)sak. Ama yapılmıyor. Nedeni ise bir kısır döngünün içinde olmamız. Amerika bu konuda çok eleştirilir. Sadece Irak Savaşı'na ayırdıkları bütçeden bir sürü sorun çözülebilir ya da Ar-Ge sahasının önünü açıp hastalıklara çözümler üretebilirdi denir. Evet yapabilirdi ama yapmadı ve yapmazda. Reelpolitik ile ideal olan arasındaki uçurumdan artık korkmaya bile başladım ben). Keşke insanlar şöyle bir djurup aydınlanma yaşasalar (kafalarına saksı düşerek) ve deseler ki savaşı ben yarattım, ben insan, nefreti de ben yarattım, ben insan... O zaman hepsinden de ben kurtulmalıyım, ben insan... Diyeceğim odur ki devletten, hükümetten bir şey beklemeden biz insan olarak bi şeyler yapmalıyız.

Dünya da savaşlar oldu ve oluyor ancak bu savaşlar insanın doğasından kaynaklı değil tamamen öğrenilmiş ve zamanla oluşmuştur diyor Booth. Yani gene bir inşa etme durumu söz konusu (savaşın inşası. Büyük ihtimalle Adem ile Hava'dan sonra oluşmuştur. Gene oraya kadar dayandırabilirim ama bu sefer bir hipotez üzerinden gitmeyeceğim). Bu yüzden tarihi yorumlarken insanın ve toplumun değişimine de bakmak gerekiyor bence.

Olumlu sonuçlar var mıdır yok mudur? Ben biraz umutsuzum açıkçası çünkü insanlar hala kendisini sadece ülkesi ile özdeşleştiriyor (Yapılan bir araştırma %66 oranında kendini milleti ile özdeşleştiren bir dünyadan söz ediyor). Booth'a göre yapılması gereken güvenlik konularını daha da arttırmak ve böylece siyasilerden bu yeni konulara (örnek: çevre kirliliği konusu, kadın, iş güvenliği yani daha çok human security kapsamındaki konular) önem vermesini sağlamak.
Ancak unutulan bir nokta var ki günümüz dünyasında politika tamamen çıkar üzerinden sağlanıyor. Bir sonraki seçimde başa gelip gelmeyeceğin önemli, çevre sorunlarıymıuş, kadın haklarıymış değil. İşte bu yüzden umutsuz oluyorum genelde. Ama hala bir umut yazıyorum belki değişir diye. Bu konuda daha önce basbas bağırarak değindiğim şu community'nin konuşmalarını dinleyin (Her tür bilim ile ilgili konu mevcuttur!!)

Başka bir konu ise medyanın bize gösterdikleri ve göstermedikleri. Resmen gözümüz kapalı komplo teorilerine inanıyoruz mesela. Ya da şu senelerdir devam eden Kurtlar Vadisi adlı diziye bakıyoruz. İnanmayacaksınız belki ama ben o diziyi bir kere bile tam izlemedim. En fazla 5 dakka açık kalmıştır televizyonda, o sırada da oje falan sürüyorumdur.Şimdi o dizinin bana çağrıştırdığı şeyler var mesela: Böyle janti tabir edilen kıyafetlerin içinde maço doğdum, kodum mu oturturum modunda adamlar vurup kırıp artizlik yapıyolar. Bir de kan revan her yer. Ne zaman denk gelsem kesin birisinin kafasına ya bi şey iniyor ya da kafa direk kökten koparılıyor. Bu dizi midir diye sormak lazım aslında. Neden kan, vahşet içeren filmler/diziler saat 8'de yayınlanabiliyorken içinde sevişme sahnesi olan filmler gece 12'den sonra yayınlanır peki? Onu da sormak istiyorum. Yani RTÜK'te çalışan adamlar erotik sahnelerde şunu mu diyorlar acaba: "Ya Hasan abi baksana adamın mala, valla ben bunu buzlarım abi, bizimki falan görür evde, hafazanallah!"... ya da kan gövdeyi götüren sahnelerde: " ya abi bu zaten bildiğin salça buzlasan nolcak buzlamasan nolcak, bak bizim yiğide nasıl da kesiyor, parçalıyormuş gibi yapıyor. Aslansın sen" mi diyorlar?

Erkek klasmanlarına devam:
1) Hatun taş gibi, bi iş atayım da belki gecemiz şenlenir erkek tipi: Bu erkek tipi mütemadiyen radar gibi etrafına bakar efendim. Bir bara mı gitti mesela, orada hemen ortamdaki kızlara bakmaya başlar. Radarı düşünün böyle 180 derece dönüyor, ha alın onu erkek başıymış gibi düşünün şimdi de... Gözüne bi kız takıldığı anda da biplemeye başladığını ve sabit hale geldiğini düşünün. İşte bu tip erkekler genelde de ortam malı tabir edilen ablaları bulup mekanı terk-i diyar ederler. Ama bu tipolojiye daha yumuşak huylu olan erkekler de giriyor. Şimdi mesela hatun güzel ve de hoş sohbet, bu tip erkekler hoş sohbet olan kısmını atıp sadece güzel olan kısmına bakarlar. Sen yürürken mesela arkandan k.çna bakarlar ruhun duymaz. İşte böyle bir durum geçenlerde başıma geldi. Okuldan arkadaşım olan C. ile muhabbet ederken başka bir arkadaşı ile tanıştık. İsmi Ç. Dört beş kişi sohbet ettik sonra da ben odama çıkıp teze döndüm. Neyse aradan bir hafta falan sonra aynı eküri aşağıda rastlaştık. Gene bir yarım saat sohbet ben odama, yallah. Ertesi gün C. Efendi msn denen zamazingodan "beyza Ç. yi nasıl buldun?" dedi. Nasıl bulayım yani karpuz gibi üstüne vurup bakmadım diyemedim. Onun yerine bi şey bulmadım eğer onu demeye çalışıyosan diye cevap verdim. Bu kendini bilmez Ç. adlı insan gitmiş arkadaşıma "beyza'dan ışık aldım ben" demiş. Ulen o aldığın ışık cehennemin alevi olmasın, kepaze!. Bir de bunu dese iyi, yetmemiş, çok seksi kız ya iş çıkar mı demiş. Yuhhh!! Bunu da kalkmış bana söylüyor diğeri de. Git ananı seksi bul ulen demek istiyorum böyle insanlara. Bu tip erkek modeli işte "hatun taş gibi, iş çıkar mı?" diye düşünen ve genel manada sapkın, çükünü radar olarak kullanan erkek tipidir okurum. (Ha şimdi bana diyeceksin ki ulen bir normal adam anlatmadın şurda. Ben de sana diyeceğim ki normal olan adamı anlatmaya gerek yok zaten.)

2) Anam o da ne, kıç mı diye dönüp bakan erkek tipi: Bu erkek tipi sanki hayatında ilk defa görüyormuşcasına hatun k.çına karşı aşırı ilgi gösterenlerdir. Zaten bana göre iki tip erkek vardır. Ben onları şöyle klasmanlıyorum: (1) k.ççılar (2) gögüscüler. 3 diye bir klasman yok. Bu klasmanı söylediğim zaman da genelde şu yorumu alıyorum: "Ama beyza yanılıyorsun ben ilk ele bakarım, yok ilk göze bakarım, burna bakarım". Hadi len ordan, yeme beni durduk yere. Bir arkadaşım bunu "ama napalım çıktığımız yer belli, ilk emdiğimiz şey belli" diye meşrulaştırmaya çalışmıştı. Bu da yalan, biz sanki aynı yerden çıkmıyoruz. Lezbiyen mi olduk hepimiz (Haa dersen ki her kadının içinde lezbiyenlik yatıyordur, onu da senin lezbiyen fantazine bağlarım hemen söyliyim.) Neyse olan olaya geçeyim. Bu sefer ben sadece gözlemciydim. Servise bindim okula gidiyorum, yanımda K.ç müdavimi klasmanına uyan bir amca oturuyomuş sonradan anladım. Bir kadın inecekti servisten. Ve tamam kabul ediyorum, biraz abuk bir giyim tarzı vardı ve benim bile dikkatimi çekti kadının k.çı çünkü abla baya kiloluydu ve tayt gibin bi şey giyip üstüne de kısa bir body giymişti. Erkek tabiri ile mal ortadaydı. Yanımdaki amca kadına inerken bir baktı, sonra dayanamadı kadın servisten inince camdan doğru arkasını dönüp kadının gittiği yöne baktı. Ardından servis u dönüşü yaparak yoluna devam etti ve hem servis şöförü hem de yanımdaki amca bir kez daha kadına baktı. Daha doğrusu onların penisleri kadının k.çına baktı. Ve bende bu sırada onlara baktım... Yahu tamam anladık iki tip erkek var da bu kadar da bariz yapmayın be kardeşim.

Erkekler Yapmayın # 5 Bu konuda hep yok efendim kılık kıyafet diye yazıp durmuştum. Şimdi üstteki amcaları hatırlayınca aklıma gene tiksinme durumu uyandıran erkek hareketi geldi. Anladık pantolon bazı yelerinizi sıkıştırıyor, ve anladık o an da bir harekette bulunma ihtiyacı hissediyorsunuz. Ama nolur o hareket bacaklarınızı hafif ayırıp çömelme hareketi olmasın. Ya da ne olur ayağınızı normal bir insanın atacağı mesafeden daha uzağa atarak abuk hareketler içine girmeyin.

P.S. Burada erkeklere geçirip durduğum anlaşılmasın lütfen, tabi ki de kadınların da bir milyon falsosu vardır ve var. Amaç aşağılamak, yerden yere vurmak da değil, amaç gülmek, eğlenmek ve biraz da "len yoksa bu bizim arkadaş Ali mi?" diye düşündürtmek

Selam ederim