21 Haziran 2009

Salim Sevsendebir ve Şehriye Vakvak Röportaj

///Eski bir hikayenin devamı.. Yayınlamak gerekirdi sanırım..///

Salim Sevsendebir ve Şehriye Vakvak

Salim Sevsendebir’in Şehriye Vakvak’la tanıştığı gece ilk defa gökyüzüne bu kadar net baktığı gece olmuştu. Ay’ın nerede olduğunu kestirmeye çalışmış ancak bulutlar ona mani olmuştu. Haa mani dedim de aklıma Mani Beniçeker geldi. Şimdi siz neden hiç ondan bahsetmiyorsun da kalktın bize Hanif adlı bir çocuğu anlattın diyeceksiniz ama Mani Beniçeker’i anlatmak için önce Şehriye Vakvak’ı tanımak gerekli. Neyse Salim Sevsendebir’e geri dönelim şimdilik.

20’li yaşlarda pavyona gitmeye alışan Salim için bir kadın konsomatrismiş, prensesmiş hiç fark etmezdi. Onun için kadın sadece kadındı. İki bacağı, iki kolu, güzel göğüsleri ve dolgun kalçası olan bir kadın gördü mü dayanamaz içindeki erkeksi yan ortaya çıkardı Salim’de. Biraz da yakışıklı mıydı ne? Peşinde dolanan onca kadının varlığı ona ayrı bir çekicilik veriyordu belki de. Ya da Şehriye Vakvak bu şekilde düşünmüştü. Salim Sevsendebir, Vakvak’ın kendisi hakkındaki düşüncelerini bilse belki de o gece mekânı terk eder ve bir daha o pavyona ayak basmazdı. Çünkü Salim Sevsendebir’e göre kendisi duygusal, kadınların isteklerini bilen ve hoşgörülü bir adamdı. Zaten herkesin kendini en iyi yere koyması görülmemiş bir durum değildi Türk insanında. Salim Sevsendebir hayatında yaşayabileceği bütün acıları tatmış ve geriye yaşanabilecek hiçbir acı bırakmamış bir insan bürünümündeydi. Ancak içinde derin yaralar olduğu her halinden okunuyordu. Bir gün şımarık bir çocuk oluyorum ertesi gün ise zifiri karanlıkta dolanıyorum yalnız başıma diye anlattı Salim bunu (Bu tabirler kendisinin tam olarak kullandığı değil, yazar olarak ben, Orhan’ın düzenlemeleridir).

Ama Salimin yeri ayrıydı Vakvak için… O Salim’i öyle bir yere koymuştu ki bütün duygulardan arınıp, gece masasına gittiği adamları unutup sadece Salim’in yanında olmak istemişti. Çok şey mi istedi bilinmez, ama bana söylediği kadarıyla İstanbul’un en dingin saatinde (ki sabahın erken bir saatine denk geliyordu bu) Salimin günün birinde gelmesini ve Vakvak’ı güneşin doğuşunu izleyebileceği bir manzaraya götürmesini dilemişti. Bunların hiç birisi olmadı ve olmaması dünyanın dönmediği anlamına da gelmedi. Sadece Şehriye bir kez daha erkeklerin o gülen gözlerinin altında yatan sinsi düşünceleri fark ettiğini bana anlattı ve bunun için gözünden bir damla yaş düştü. Eğer o anda Mani Beniçeker ya da Erdal Pamukdiş Vakvak’ın gözünden düşen bu bir damlayı görseydi kendilerinin ne kadar da değersiz ve ikincil olduklarını anlardı. Ama bu da olmadı.

Zaten olan tek şey dünyanın dönüyor olmasıydı ve Şehriye Vakvak’ın benimle konuştuğu gece ne mutlu ki dolunay yoktu. Bu kadının çekiminden kurtulmak için ancak dolunayın yeni bittiği devreye denk gelmek gerekiyordu ve bende onu yaptım. Ancak yine de etkilendim ve bu hikâyeyi bir süre anlayamayacağıma karar verdim.

YENİ ANLATICI

Günlerden Dolunay. Ben Akın Dilipek. Sizlerle Şehiye Vakvak’ın hayatına dair konuşmak için Dönde Gel Gazetesi tarafından tutulmuş üç kuruş para için anamı, babamı dâhil herkesi satabilecek bir yazarım. Hikâyeci Orhan’a ne oldu derseniz, o bir süre sizlere eşlik edemeyecek. Ancak onun yokluğunda Orhan’dan duyamayacağınız olayları dile getirmeyi amaçlıyorum. Bu vesile ile Salim Sevsendebir’in ne kadar kendini bilmez, sınırlarını bilmez bir insan olduğunu anlatmak benim amacım.

Salim Sevsendebir, Şehriye Vakvak ile olan birlikteliğini Vakvak’ın kariyeri üzerinden kurmuştu belli ki. En az 2 günde bir Vakvak ile ilgili haber yapan Dönde Gel gazetesinin takipçisi olan Salim, Vakvak’ın bilinmez kişiliğine olan ihtiyacını “ bu kadınla tanışıp hangi renk parfüm kokuyor karar vereceğim” diyerek hayatına yenilik katmayı amaçlamıştı. Salim Sevsendebir’in söylediklerine göre Şehriye Vakvak parfümlerin en kırmızısı olmaya çalışırken aslında içinde çok farklı bir renkteydi. Salim ile olan konuşmamızda “Şehriye’yi nasıl görüyorsun, senin için elde edilemeyecek bir kadın mı yoksa elde edip bu kadın benim istediğim insan mı” diyorsun, diye sordum. Yaşıtlarına göre daha uçarı bir hal takınan ve sanki dünya batsa umurumda olmaz havasında konuşan Salim Sevsendebir, bu soru üzerine önce bir duraksadı. Belli ki her soruyu bekliyordu ama Şehriye Vakvak ile birebir de yaşadığı ilişkiye dair bir soru beklemiyordu. Cevabı ise tok bir ses ile “Bu soruyu Şehriye’ye sorun, biz onunla ayrı dünyaların insanlarıyız ve bu bizi cezp ediyor” şeklinde oldu.

Ancak hikâyeyi anlatan zat olarak gözlemlerime değinmem gerekir ki o da Salim Sevsendebir’in garip davranışlarıydı. Bana göre Salim her an eli telefonda, beklediği bir telefon var da çalmıyor gibi içten içe hüzünleniyordu. Beklediği telefonun Şehriye Vakvak’tan olmadığı aşikârdı zira Şehriye Vakvak kendisini arayıp bu gece “Between the Bars” adlı şarkıyı Salim için seslendireceğini ve gelmesi gerektiğini 6 dakika önce söylemişti. Salim Sevsendebir’in Şehriye Vakvak’a verdiği cevap ise “çok yorgunum, eve gidip uyuyacağım olmuştu.”

Salim bizimle yaptığı röportajdan sonra eve gidip uyuyacak mıydı bilemiyorum ancak Şehriye Vakvak ile ilgili söylediği bir söz dikkatimi çekti. Salim’in dediğine göre ayın belli günlerinde kendisini Vakvak’a daha yakın hissediyordu. “Sanki onunla bir gece daha yatsam hayatında birlikte olduğu tek erkekmiş gibi hissedeceğim” diye anlatmıştı Salim. Naçizane anlatıcınız olarak ben kendisine “peki onunla kaç gece uyudunuz” sorusunu sormam üzerine “bilmem saymadım” diye cevap vermişti. Bunun üzerine Erdal Pamukdiş adlı kendisini yakınen tanıdığım arkadaşıma Salim Sevsendebir’in cevabını ilettim ve yorumunu bekledim. Senelerdir tanıdığım Erdal, Salim Sevsendebir ismini duyunca yüzünde oluşan donukluğu engellemeye çalışmayarak “Salim, Şehriye’nin tırnağına dahi değer vermez onun tek değer verdiği Şehriye’nin vücududur. O hiçbir zaman Şehriye’yi benim kadar sevmemiş, onun için benim kadar üzülmemiştir” dedi.

Yeni bir anlatıcı olarak karmaşık ilişkilere dair bir hayatın tek bir kadın üzerinden kurulduğunu ilk defa görmekteyim. Bu yüzden de sizlere Şehriye Vakvak ile ilgili bir ayrıntı vermeden geçemeyeceğim. Şehriye Vakvak Mani Beniçeker ile birlikteliğini Salim Sevsendebir için terk etmiş bir konsomatristir!!! Bunu Vakvak ile olan konuşmalarımızdan yola çıkarak yazmaktayım.

Ve Salim Sevsendebir’in anlattıklarına göre Şehriye'nin özünde konsomatrislik vardır. Bunun nedeni ise Salim ile sadece geceleri görüşmek istemesidir. Şehriye Vakvak’a sorsanız bunun nedeni akşamları konsomatris olarak çalışmasıdır ki zaten Salim'de gündüzleri Vakvak'la görüşmeye can atmamaktadır.

Yine de ne gariptir ki Salim geceleri Şehriye Vakvak’a sarılarak uyumaya çalıştığını ancak her sarıldığında Vakvak’ın yatağın diğer ucuna kaçtığını Dönde Gel Gazetesine anlatmıştır. Bu bakımdandır ki üstte Salim Sevsendebir için “kendini bilmez ve sınırlarını bilmez” olarak addettiğim davranışlar aslında Şehriye Vakvak’a yakın olmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak aynı konuyu Şehriye Vakvak’a sorduğunuz zaman tek bir cevap vardır. Kendisi hiçbir zaman Salim’in yanında huzurlu olamamıştır ama hep olacağını düşünerek yanına gitmiştir ve bu yüzdendir ki Salim’in ona sarılması Vakvak’a yavan bir durum olarak gelmiştir.

Vakvak gururlu ama bir o kadar da gururunu ayaklar altına serebilecek kadar aşık ama bunu dile getiremeyecek kadar da aciz bir kadın olduğunu söylemiştir. Ve bugün Vakvak her ne yaparsa yapsın Salim ile kopamadığını aralarındaki bağın bitmediğini gözleri ile ifade ederek ikinci bir damla gözyaşını tutamamıştır. Bu gözyaşını Mani Beniçeker ya da Erdal Pamukdiş görmüş olsaydı eğer, eğilip o damlayı almak ve bir hiç uğruna dökülen bu gözyaşını bir müze de saklamak isterlerdi. Ama bu olmadı.

Zaten olan tek şey dünyanın hala dönüyor olmasıydı ve bu da hikayedeki her kişinin bitmesini istediği bir durumdu. Ama o da bitmedi. Biten tek şey vardı o da Mani Beniçeker’in Şehriye’ye olan aşkıydı. Ancak Şehriye o anda bunu da umursamadı. Aradan aylar sonra fark edeceği bir durum için şu anda üzülmemesi de normaldi.