17 Şubat 2010

Ballantine's with Valentine's

Yok efendim sevgililer günüymüş...
Kime ne? Ne zaman kutlamışız ki şimdi kutlayacağız.. Zaten kafam olmuş bi tirilyon..
Yanıma almışım Ballantines'ımı :) Viskiyi sevmeyen bir insan olarak b/v/alentines ı nasıl aldığımı anlatayım isterseniz:

Şimdi efendim son zamanlarda bir hatunla takılıyorum. Çok tatlı bir İstanbullu kendisi. Geçen hafta şehre inelim hadi dedik... Kendisinde çantaya atmalık Macar likörü vardı.. Biz serviste likörü indirdik tabi... Kaldı mı sana hiçbir şey.. Ertesi gün gidip Ballantines almış kendisi. Hem de o gün olsun mu sana 14 Şubat? Olsun... Mesaj geldi şahsıma... Sonunda hepi valentin, viski aldım birlikte bitireceğiz dedi... Oh bee birisi de valentinimi kutladı diye sevindim...

Bugün ise dayanamayıp ben de aldım aynısından... İki gün gecikmeli....

Peki Valentine ile Ballantines'in uyuşması nerede geliyor onu söyleyeyim... Baktım ses seda yok benim yarimden 15 Şubatta bastım evini... Baskın basanındır dedim (aslında ben demedim o dedi bu lafı)... Zaten küsmüşüz, aralar açık... Telefonlarıma cevap vermiyo paşa... Küsmemişiz de sonradan anladım.. Neyse kedi gibi gecenin birinde kapısına dayandım... Şu an düşünüyorum da yanımda Ballentines olmalıydı... Ah İstanbullu niye akıl edemedik bunu?

Neyse (sarhoşum biraz kusura bakmayın, abuk subuk bir yazıysa) kapıda kaldım mı? Aradım tekrar... Açan olmadı.... İçeriden öksürdüğünü duydum... Özlemişim yahu öksürmesini. Olabilir mi böyle bir şey? Oluyor efendim... Salak mısın demeyin? Neyse gittim oturdum merdivene... Bekledim bir süre.. Telefon son 5 gündür açılmıyor... Kapıya gelmişim hala açan yok! Yazık değil mi bana? Yazık ulen okurum.... Hani o kadar okuyorsun beni, azıcık hak ver lütfen...

Oturdum merdivene.. Ağladım ağlayacağım.. Son üç gün rezil olmuş... Tezle ilgili okumalarda bir bakıyorum ki adam aklımda ve 10 sayfa okumuşum sözde. Mesaj attım: kapıdayım, lütfen açar mısın? Konuşmak istiyorum artık diye... Onca gün cevap vermemiş kendisi.. Umutsuzum tabii ben. Bir dakika sonra açtı kapıyı...

Heyyyoo mu dedin? Ben mi öyle duydum, beni düşünen okur seni... Evet açtı... N'apıyosun orada dedi? Oturuyorum dedim. Çatlak mısın dedi? Evet dedim. Gel içeri dedi. Kedi gibi girdim... Gecenin biri tabii... Yüzümü yıkayacağım geliyorum dediği anda ben mesajımda 5 dakika konuşacağım sadece dememi düşündüm. Ayakkabıları çıkarırken de "ulen 5 dakikada ne derdimi anlatacağım şimdi" diye içlendim. İçeri geçtim... Her şey yerli yerinde.. Kadın kokusu yok evde (ya beni adam yan masadan aldatsa ruhum duymaz bu arada. O kadar da kıskanç olmayan bir kişiliğim var).

Konuştuk... Hallettik gibi oldu.. Uyuyacağım dedi. İyi ben gideyim dedim. Yok kal bu gece. Sabah beni uyandır hatta olmaz mı dedi? Ballı börek olur diyecektim diyemedim. Kaldım... Gece Rus mafyasıyla ilgili bir filmi izlerken kanepede sızdım... Sabah uyandığımda saat tam istediği saatti. Gittim odaya... Sen kanepede mi yattın dedi? Uyuyakalmışım diye cevap verdim...İşe geç kalıyordum koştur koştur sabahın 8'inde taksi ile odaya geçtim..

Neyse efendim... Valentines with Ballantines oldu mu? Oldu...
Bir de sanırım iyi bir dost kazandım....

Bana ne mi bundan diyorsun? Lütfen, deme.. Dur bir yudum İskoç viskisi iç, isli ve malt olsun..
Hak verdin di mi bana? Yerim seni okur...

P.S. Hafif çakırkeyif yazılmış bir yazı oldu bu geceki...Bakmayın kusuruma...
İlla bir kitap okumak istiyorum derseniz Pascal adlı Hristiyan gevurun kitaplarını öneririm... Her şeyi nasıl din ve kalp ile bağdaştırıyor bilemezsiniz...