Sevgili voltranımın geri kalan parçaları! Siz henüz gelmediğiniz için ben yazmaya devam ediyorum. Havadisler sağlam. Bugün güzel bir gün!
Çünkü İstanbul'daki göçebe hayatımdan sonunda kurtuluyorum. Bildiğiniz gibi en az bir ay daha burada kalacağım için artık kalacak sabit bir yer bulmam gerekiyordu. Uzun çabalardan sonra Kadıköy Bahariye'de bir ev buldum. Yanında kalacağım kız sağlam birine benziyor, kirası iyi, depozito, aidat falan istemiyor. İstediğim zaman çıkabileceğim. Kalacağım odada yatak, masa vs. var. Bir de balkonu var, arkadaki yemyeşil ağaçlara bakıyor. Tertemiz, pek güzel bir ev işte. Yaşamak için gerekli bütün eşyalar da var. (Kiranın uygun olmasının nedeni tanıdıktan kiralamasıymış, yoksa böyle bir ev çok daha pahalı olurdu eminim). Ballar aktı ağzımdan :P
İkinci olarak dün akşam itibariyle bavulumu, ve bütün eşyalarımı, teyzenin evinden kurtarmış bulunuyorum! Bu akraba teyzede toplasan 10 gün kalmışımdır. Haftasonları o evde olmadığı için ben de dışarıda kalmak zorundaydım. (Ya, şu komik olayı anlatayım bi' daha, ehe). Ve bir cuma günü, pazartesiye dönmek üzere, diş fırçam ve bir tişörtle ayrıldım evden. Pazar günü bir telefon:
-"Kızım, ben çok hasta oldum, evde değilim. Ne zaman döneceğim de belli değil. Sen, ben gelinceye kadar arkadaşında kalıver".
Aman Tanrıııım! diye haykırdım o an. Bahsettiğim olay yaklaşık 10 gün önce oldu. Bu arada Kristal Elma'nın son başvuru tarihi o ara olduğu için işten ancak 9-10 gibi çıkıyordum. Bir de ablamla erkek arkadaşı Amerika'dan geldiler, çıkışta onların yanına gidiyorum (Bana beş kuruş harcatmadılar burada, öpüyorum ikisini de). Neyse, ben hala aynı tişörtle geziyorum. Üstümdeki kirleniyor, diğerini giyiyorum. O da kirleniyor önceden kirlenmiş olanını giyiyorum. Çoraplar çoktan koktu :P Tek temiz kalan yerim olan dişlerimle (canım diş fırçam, iyi ki unutturmuyorsun kendini) başıma gelene gülüp duruyorum. Komik ama yahu! Neyse sonunda bu perşembe Berfu'nun süper (ama doktor, sürekli nöbette yazık) arkadaşı Onur'un evinden ayrılıp, benim süper arkadaşım Mehlika'nın yanına gittim de bana temiz birşeyler verdi, kıyafetlerimi makineye attı. Oh! Teşekkürler Mehlika, bunları unutmayacağım. İleride zengin bir reklamcı olduğumda her akşam seni yemeye çıkaracağım, ehe. (Tabi evlerinde kaldığım Billur ve Onur için de geçerli bu).
Dün teyzeden eşyaları almam da komikti. Teyzenin sonunda taburcu olduğunu ve evine gittiğini öğrendim. Ben günlerdir bu şeylerden 'eşyalarım, böhö' diye bahsederken, meğer onların fiziksel varlıklarını unutmuşum. Ağır oldukları, bir kısmının poşetlerde durduğu, poşetlerin yırtıldığı, vs. tamamen aklımdan çıkmış. Valla, bir daha gelip alamam korkusuyla sığdırdım hepsini bir şekilde. Ama şimdi çıkar bir daha sok deseniz dışarıda kalanlar küçük bir tepe oluşturur herhalde. Mesela; mor montumun içine yorgan kılıfımı rulo yaparak koydum ve bunları büyük sırt çantamın tepesindeki uyku tulumu konan yere soktum. Elimde de üç tane dolu dolu ama her an yırtılacakmış gibi duran poşet. Öyle söyleyeyim. Mecidiyeköy'den Göztepe'ye kadar bir kamyon edasıyla gittim anlayacağınız. Ama sonunda bendeler işte!
Yani...Bugün güzel bir gün. Çünkü artık 'nerede kalacağım' derdinden boşanmış olan kafam, buradaki asıl işi olan 'Kristal Elma stajından müstakbel bir reklam yazarı olarak daha nasıl faydalanabilirim' sorusuna sonunda geri döndü.
Evinizi sevin arkadaşlar, odanızla konuşun, ilgilenen onlarla. Evi olmak çok güzel birşeymiş. Ankara'ya dönünce ilk işim odamı okşamak olacak :P
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder