(Doğrudan ablamın California gezisini anlattığı maili yayınlıyorum. Tabi Türkçe karakter meselesini çözerek.)
California çok güzel geçti, harika bir yer hakikaten. Her yerde palmiye ağaçları var(doğal olarak :)). Plajın genişliği 500 metre falan (çok kocaman), bütün Batı sahili boyunca uzanıyor. Her yer plaj. Bizim kaldığımız Santa Monica'nın plajına bitişik 22 mil uzunluğunda bisiklet yolu vardı. Millet çeşit çeşit bisikletlerle dolaşıyor: çok alçak, bacakların yorulursa kollarınla çevirebileceğin bisikletler, arka tekerleği kocaman o antika bisikletlere benzeyenler var. Bir de bebeğini (ya da köpeğini)koyup çekebileceğin, bisiklet için küçük arabalar... Köpeklerin ayakları yanıyormuş, o kadar tatlılar ki bisikletin arkasında, küçük bir arabada etrafa baka baka geziyorlar:) Bisikletin tepesinde olmayanlar patenle dolaşıyorlar.
Santa Monica Los Angeles'in bir parçası aslında, ama turistik bir yer. O yüzden hafta sonu falan baya kalabalık oldu. Venice Beach diye ünlü bir plajı var. Çok güzel, bizim sahil memleketlerine benziyor. Yol kenarlarında herkes bir şeyler satıyor. Hepsi de artist adamların. Genelde kendi yaptıkları yağlıboya resimleri, çektikleri fotoğrafları falan satıyorlar. Çok acayip bir yer ya, resmen artist kaynıyor. Hollywood'a yakın olduğu için herhalde. A bir de dans gösterileri... Yolun kenarında break dance grupları, rap grupları, patenle dans gösterisi yapanlar… Her yüz metrede bir gösteri vardı neredeyse.
Joseph gün boyunca workshop'taydı. Ben de yürüyerek gidilebilecek mesafelerde kendi kendime dolaştım. Plaja falan gittim. Buraya göre acayip pahalı valla. Götürdüğüm para çok diye düşünüyordum, ucu ucuna yetti. Asıl son gün Joseph'in boş günüydü, o gün baya gezdik ama fotoğraf makinemi yanıma almayı unutmuşum :( Yine de baya fotoğraf çektim.
Nasıl çalışıyor orda insanlar bilmiyorum valla! Ben orada yaşasam içeri hiç girmem :) Yazın 35 derece, kışın 30 dereceymiş hava. Ne çok sıcak ne de çok soğuk (buranın -Syracuse- tam tersi, uçaktan bir indik 48 derece, kışın da -48 derece :)) Joseph söyledi, millet işe sörf tahtasıyla geliyormuş, işten çıkınca gidip sörf yapıyorlarmış!
İnsanlar buradan (Syracuse) biraz daha farklı. Her taraf Meksikalı, İngilizce’den çok İspanyolca duyuyorsun. Çok seviyorum Meksikalıları valla, kıvır kıvır saçları, gözler ışıl ışıl. Bir de ne dediklerini anlasam. Bir tek ‘sinyorita'yı biliyorum, o zaman benden bahsediyorlar demek oluyor :) Televizyonda çocuklar için eğitici çizgi filmler var, karakterler her şeyi bir İngilizce bir de İspanyolca söylüyor, çok acayip. İngilizce mi öğretiyorlar, İspanyolca mı çıkaramadım :)
Buradaki ikinci fotoğrafa Deniz Yönetimi el koydu. Açıklama için bknz: yazının devamı
Sana bir kaç fotoğraf gönderiyorum fıstık.
İlki Santa Monica Pier. Küçük bir lunapark koymuşlar üstüne. Sırf manzarayı görebilmek için dönme dolaba bindik ama akıllı ben fotoğraf makinemi unuttuğum için o güzelim manzaraları çekemedim.
İkinci manzara yine plajın oralarda. (Sadece 5 fotoğraf koyabildiğim için bu yok. Ama nasıl güzel bir manzara, of of. Ay siz göremiyordunuz di mi? ehe ehe. Deniz). Üçüncüsü Venice Beach'te akşamüzeri şarabımızı yudumlarken. Biz bu fotoğrafı çektikten iki dakika sonra kaldırımdan geçen evsiz bir amca yanımızda durdu, bizimle konuşmaya başladı. Amcamın üstü başı dökülüyor, omzunda pırıl pırıl bir Amerikan bayrağı, artık kim verdiyse. Bize gülümsüyor. “Ne kadar güzel bir gün değil mi, siz çok mutlusunuz değil mi?” diyor. Fotoğrafını çekmek istedim ama sormaya yüzüm olmadı, adam 'ben maymun muyum?' derse diye tırstım biraz :)
Son üç fotoğrafın da hikayesini anlatayım : Forrest Gump filmini hatırlıyor musun? Forrest Gump, askerde Bubba ile karşılaşır. Bubba da biraz yarım akıllıdır, aklı karidesten başka bir şeye çalışmaz. Günlerce Forrest'a karidesle neler yapılabileceğini anlatır. Forrest günlerce sıkılmadan dinler. Dur yazmışken diyalogu da yazayım:
"Anyway, like I was sayin', shrimp is the fruit of the sea. You can barbecue it, boil it, broil it, bake it, saute it. Dey's uh, shrimp-kabobs, shrimp creole, shrimp gumbo. Pan fried, deep fried, stir-fried. There's pineapple shrimp, lemon shrimp, coconut shrimp, pepper shrimp, shrimp soup, shrimp stew, shrimp salad, shrimp and potatoes, shrimp burger, shrimp sandwich. That- that's about it."
Forrest en yakın arkadaşı Bubba'yı savaşta kaybedince karides avlamak için denize açılmaya karar verir. Bubba bunu çok severdi, diye düşünür. Şimdi tam hatırlayamadığım tesadüfi sebepten dolayı (bütün film boyunca olduğu gibi) çok başarılı olur ve "Bubba Gump Shrimp, Co." şirketini kurar. Buraya kadar hikaye tabi ama bu şirket gerçekte varmış! Santa Monica Pier'da da bir restoranları var. Bu fotoğrafları da orda çektik. Masaların üzerine "Run Forrest Run" yazdığı surece yemeğe devam ediyorsun, "Stop Forrest Stop"ı çevirdiğin zaman hemen garson geliyor.
Bu anlattıklarım sadece otelin çevresindeki, üç kilometre çapındaki bölgede gerçekleşti :) Bu memlekette fiyatlar tavanı delip geçtiği için ne araba kiralamak, ne de taksi tutmak mümkün olmadı. Adamlara yüz dolar falan çerez parası valla. California'nın yüzölçümü Almanya'dan büyükmüş. Benim bu üç kilometre çapında dolaştığım yerler bütün eyaleti nasıl temsil etti bilemiyorum :) En azından bir dahaki sefere gezecek çok yer kaldı diyerek bindim uçağa. Geri gitmek için şimdi çok sebebim var değil mi :)
İstersen bloğa koyabilirsin tabi ki :) Bu son yazdıklarımı da ekle. Bir de hiç düşünmeden tangır tıngır yazdığım için kötü Türkçe, saçmalama mevcut olabilir, onları da düzeltirsin değil mi :)
Opucuk! (Bunu düzeltmeyeceğim işte :P deniz)
Pınar
Iste bu da oldu... ben de blogger oldum :) Buraya baska turlu comment birakmak mumkun olmuyormus nitekim.
YanıtlaSilkardeslerim ve kuzenlerim...
Ne kadar guzel bir kose olmus burasi :) Kucukken hazirladiginiz gazeteleri hatirlatiyor hakikaten. Buyuk bir zevkle butun postlari okudum, ozlem giderdim birazcik.
Opuldunuz hep benim tarafimdan !
Pinar
Ablacık,
YanıtlaSilsenin California yazın yüzünden tıkandı bloğumuz!(Hem de benim ellerimle). Ne yazılır ki bunun üzere? 'Aslında köpekler beni ısırdı' cinsinden bir de olumsuzunu bekliyoruz ki açılsın önümüz :)
ben cuma akşamı gittiğim kızkulesi, cumartesi gittiğim galata kulesi (evimden görüyorsam ordan da evimi görürüm dedim ama ıh ıh:) ve yerebatan sarnıcı yazılabilir derdim ama saçma olur... bir köşede ses çıkarmadan otur, beni ayağa kaldırma azarlarının yiyicisi misafir çocuklarına dönüşmek istemiyorum ama amerikayı da gerçekten sevmiyorum... neyse bunun üstüne bir şey yazılmıyormuş hakkaten:)
YanıtlaSilA bak, bir İstanbul kaldırır bunu işte. Sen yaz oralardan, zevkle dinleriz :)
YanıtlaSilbenim istanbul'u karşılaştıracak başka bir şehrim yok ama... yazacaklarım taraflı olur... hem istanbul'u yeni tanıyan birine gezdirirken, onun heyecanını duyma heyecanını duyabiliyorum ancak... yazarken de yaşarken de heyecanlanmıyorum eskisi kadar... kız kulesi iyiydi ama:)
YanıtlaSilhay allah:) guzelim sen o yazi yokmus gibi devam et. ben o gezi yokmus gibi devam ediyorum. geri dondum Syracuse'un kasvetli bulutlu havasina, is-ev arasinda mekik dokuyorum.
YanıtlaSilIstanbul'la karsilastirilmaz buralar. Istanbul ayri bir organizma. Sehrin kendisi bir insan gibi... Burasi dogal olarak guzel olan bir yere insanlarin gelip sonradan yerlesmesi. Oyle iste..
Ablarik! O kadar sunum, tez telaşı içinde bünyene nasıl geldi bu tatil merak ediyordum ben de. Vakit olarak değil de, dönüş ve aklın orada kalışı olarak söylüyorum. Bravo diyorum, o kadar :)
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilAman silmisim commentimi ya :) hala tam cozemedim olayi sanirim.
YanıtlaSilPek o kadar etkilemedi, normal hayatima geri dondum demistim ozet olarak Denizcim... Bir seyler daha demistim de simdi aklimda degil :)
Saat burda aksamuzeri 5 simdi. Sizin icin gece 2, misil misil uyuyorsunuzdur ne guzel.