28 Temmuz 2006

Üç vakte kadar beş!



Arçelik'in Türk Kahvesi makinesi. Gerçekten çok güzel, çok yararlı, çok lezzetli bir şey. 2005te uluslararası (dört sene uluslararsı ilişkilerde okudum, hala bir kerede yazamıyorum şu sözcüğü) bir tasarım ödülü almış. Önünden geçerken bile, Urfa'dan alınmış bakır bir cezve görmüş kadar Türk kahvesi istiyor canın. Tek kişilik sade bir kahve mi istiyorsun? Koyuyorsun bir kaşık kahve, basıyorsun düğmeye...tam kıvamında! Suya bile gerek yok. (Önceden içine su koymuş olman gerekiyor tabi, o kadar değil.) Reklamcılar Derneği'ndeki stajda, Kristal Elma jürisi sırasında tecrübe ettim, bir daha da göremedim. Parası olan Türk kahvesi severlere duyurulur. Nes kahvesi değil, Türk kahvesi :)

Barış enişteyle konu üzerine bir diyalog:
(Benim makineyi, nedense, kendim yapmış kadar sahiplendiğimi belirteyim önce.)

Barış: Yok, ben sevmem öyle. Bakır cezvenin tadını vermez.
Ben: Yok Barış, valla çok güzel. 10 yıl uğraşmış adamlar. Dünyada ilk defa Türkler yapmış hem, yok başka.
Barış: E yani Deniz. Türk kahvesi bu, öyle olması gerekmez miydi zaten?
Ben: Hmm...Olsun, çok güzel.

Barış konuşsun. Evlendiklerinde hala parasız olmazsam hediyem Telve olacaktır, o kadar :)

Ha, kahve falına gelecek mi konu buradan? Gelebilir. İki sene önce çok iyi fal baktığı söylenen bir kadına 15'er milyon bayılmıştık Beyza'yla. Peki benim falımda ne mi çıkmıştı?

"O harfi var. K harfi var. Bir de U var. Görüyorum, görüyorum...Ğ görüyorum."
(Harfleri rastgele yazdığım halde ilk emir çıkmış içinden. Ğ ise nevi şahsına münhasır bir harf olduğundan her absürd duruma bilinçaltından eklenir mutlaka.)

Galiba Beyza'ya daha doğru düzgün şeyler söylemiş. Tutmasa da en azından alfabeyi sayıp göndermemiş bana yaptığı gibi. Bakana olduğu kadar baktırana da bağlı derler ya fal için. Üçüncü göz açtırmadıktan sonra benim bir daha ciddi ciddi fal baktırmamam gerek. Ama eğlenceli tabi, ben çok güzel uydururum mesela:

"Fındık tarlanı filler basacak. Bostancı ordusu hortumlarından süt sağacak."
Alfabeden iyidir yine de :)

5 yorum:

  1. üç vakte kadar sana istanbul yolları gözüküyor... böyleee renkli duvarları olan bir yere giriyorsun, şeffaf bir şeyler var, içlerinde dosyalar olan, sana bir kağıt veriyorlar, gidip onunla canının istediğini mi yiyorsun ne... böyle kafana bir sürü fikirler üşüşüyor, birini kovsan diğeri geliyor... üç vakit mi desem beş vakit mi desem 45 yaşlarında bir adam zekana hayran kalıyor...

    ...

    YanıtlaSil
  2. çok kalabalık yollarda bunalıyorsun... bak bak şu köşede güneş var, sürekli sıcak basıyor seni, şurda köşede ince esmer bir çocuk var ama çıkaramadım kim olduğunu... sana elini uzatmış bak yardım etmek istiyor ama sen ilgilenmiyorsun... şu iki kıvrımın arasında bir kuyruk yatıyor, bak bak elinle çekiyorsun onu aslan kuyruğu mu desem kaplan kuyruğu mu desem... bir de çekirdekler var bak leke leke, elma mı desem armut desem? iki tane yol var, birini seçeceksin bak tam önündesin... biri karanlık biri aydınlık... sanki o çocuk sana hangi yola gitmen gerektiğini işaret ediyor... şu ince esmer olan canım... ama dinlemiyorsun bak kulaklarını tıkamışsın... yolun sonu kahvenin dışına taşıyor galiba oraya ben karışamam:)

    YanıtlaSil
  3. Sen kız isteme dedin, bak neler geldi aklıma:

    Kız isteme esnasında, kahve yapan hanım hanımcık kızımız 'bakalım bu ne kadar dayanabilecek' diye bol bol tuz koyarmış kahvenin içine! Oğlanın herkesin içinde 'böah! Bu ne be!' falan diye bağırırsa iyi koca olamayacak demekmiş.

    Güzide bir vilayetimizde, oğlanın annesi, kız istemeye gitmeden önce bembeyaz bir örgü başlarmış. İstemeye gittiklerinde müstakbel kaynana oturduğu divandan örgüsünün bembeyaz yumağını yanlışlıkla yere düşürürmüş. Bir süre sonra da divanın altına ittirir ve çekermiş. Amaç kızın ne kadar temiz olduğunu, görünmeyen yerleri de silip silmediğini öğrenmekmiş.

    Hamam da ayrı bir olay. Ben şimdiye kadar eskiden kızları neden hamamda görmeye gittikleri üzerinde düşünmemişim. Meğerse kızın her bir tarafına bakıp, bir sakatlığı, marazı var mı diye bakmakmış amaç.

    Bence sembolik olarak -bugünkü gibi yani- devam etmeli kız isteme adeti be beyzacan. Ne bileyim, böyle bir sürü yapılması gereken şey çok uzun zamanlar önce bir kurala bağlanmış. Şimdi 'hadi kaldırdık kız istemeyi' deseler, şaşkın ördek gibi kalabiliriz. Hem, kimseye zararı dokunmayan gelenekler hoşuma gidiyor, dursun onlar:)

    Beyza, 10 değildi ya, 15ti. Başka bir şey almak yerine falcıya mı gitmiştik ne, oradan hatırlıyorum. Bir de sıra beklemiş tik o kasvetli kafede. Aman aman (yaka silkme hareketi) :)

    YanıtlaSil
  4. dayanamadım yazacağım:) vakti zamanında bu konuyla ilgili bermuda şeytan üçlemesi diye bir makale yazmıştım. isteme-söz-nişan üçlemesini inceliyordu... özellikle terliklerin büyük bir sorun oluşturduğunu anlamıştım yazarken...

    istemek lafı bence de hoş bir şey değil... yani bir kız beni isterse çok hoş olabilir... inanın bir kız beni isteme cesareti gösterse ben de çıkar kahveleri yaparım... toplumdan böyle ufak intikamlar alarak yaşamak çok güzel bence...

    insanın iki kişilik bir hayat sürmesi evlilik zaten, birilerinin buna şahit olması gerekliliği beni güldürüyor sadece... ama kolay kolay kaçılamayacak bir tuzak bu... ben kendimi asla nişan yapmam ve kızın ailesiyle önce kendim konuşur ve ikimizin de eşit birer birey olduğunu anlatirim diye kandiriyorum...

    mesele gerçekten uzun ve içinde çok can sıkıcı şeyler barındıyor... ama zevkli tarafları da yok değil... mesela ablamın eşinden aldığım sandık parasını unutmam mümkün değil... ilaç gibi gelmişti:)

    evahalipisi olarak kızların erkekleri istediği ve erkeklerin kahve yaptığı bir kampanyanın öncülüğünü yapabilirsiniz:)

    herkese günaydın.

    YanıtlaSil