29 Ağustos 2006

Al beni, al beniiii


Mavi Sakal'dan bir elemanındı sanırım, Al beni diye bir şarkısı vardı. Tibet bir şey. "Al beni, al beni./ Götür burdan uzaklara/...Biliyorum sen de farkındasın, çok zor/ Gözlerin yalan söylemiyor." Haluk Levent söylemişti daha sonra bağıra bağıra.

Bu sabah işe gelirken yoldaki raketlerden birinde bir ilan gördüm. "Şimdi de paketi yenilendi - Bahanesi çok" Evet, kırk yıllık Albeni'nin paketini değiştirmişler. Paket, yatay olarak ikiye bölünmüş; altı eski renginde, üstü ise siyah (veya koyu kahverengi). Yok, ben sevmedim bunu.

Ortaokulda bir Albeni karşılığında, bir arkadaşımın resim ödevini yaptığımı hatırlıyorum. Aynı kişinin daha sonra kompozisyon ödevini de yapmıştım, iki Albeni'ye. Öyle demeyin, çok değerliydi o zamanlar Albeni. Yalvaç'ta yanında para taşımak diye bir mefhum yoktu ortaokul ve lise öğrencileri arasında. Çok acayipmiş hakikaten. Yanımızda para getirdiğimiz haftada biri falan bulmazdı. O da eğer çok önemli bir şey varsa. Öğle yemeği için zaten eve giderdik. Onun dışında kantinden canımız bir şey isterse gider adımıza açılan hesapa yazdırırdık. Zira, kentinde de öğrenciler çalışırdı ve okul topu topu 150 kişi falandı. Bir ara ben de kantinde çalışmıştım. Haftalık bedava abur cubur yiyebileceğimiz bir miktar vardı. Tabi ki Albeni ve Coco Star'la doldururdum ben kotamı (aşmışımdır belki de). Bu arada kantin dediğim 4 metrekare bir yerdi. Okul dediğimse, başka bir ilköğretim okulunun sadece bir katıydı. Sonra ben mezun olur olmaz süpersonic yeni binaya geçildi. Koskocam bir kafeteryaları oldu. Yiğit gördü işte onu da :)

Albeni'nin yeni paketine alışamayacağım ben bir süre. Çünkü eski paketi, paranın sayılmadığı ortaokulu hatırlatırdı bana. Ha, canım isteyince bir anda nasıl sevivereceğimi de biliyorum. Ne de olsa bahanesi çok! :P

3 yorum:

  1. tibet ağırtan... bir de mavi duvar vardı... şu pazar günü sabaha kadar çalışmak zorunda olduğum masamı ağlama duvarına çevirmeden önce sizinle paylaşmak istiyorum ki, muhtemelen hepiniz biliyorsunuzdur:

    birden çıktım viraneden
    koşa koşa indim kumsala
    acı acı sövdüm sonra
    yüzümü kırbaçlayan rüzgara
    acı acı sövdüm sonra
    yüzümü kırbaçlayan rüzgara

    şu anki durumuma uygun hali:

    sarhoş çıktım yine evden
    uykumu alamadan geldim maslağa
    acı acı sövdüm sonra
    pazarlamaya ve reklama
    acı acı sövdüm sonra
    pazarlamaya ve reklama

    :)

    herkese iyi pazarlar, değerini bilin...

    YanıtlaSil
  2. ben de geceleri böyle içmeye devam edersem, bir sene sonra duvar yazılarını silmeye başlarım... öldürdüler o güzelim mesleği, artık duvara yazı yaza yok, herkes msn'e yazıyor... ben yazayım da nostaljik olalım bari:

    FAŞO AĞA

    KAHROLSUN MODERASYON

    LANET OLSUN WÖRD VERİFİKASYON

    BLOGLAR YIKILSIN

    EN GÜÇLÜ BLOG SOL BLOG

    KALKSIN BAŞLIK PARASI, ÖKÜZE VER PARAYI

    SABAHA KADAR REKLAM YAZARI ÇALIŞTIRAN PATRONLARA BİR ŞEY OLMASIN AMA VİCDANLARI AZICIK SIZLASIN

    DENİZ KENARINDA OLMAYAN ŞEHİRLER HARİTADAN ÇIKARILSIN

    TİTRE EVAHALİPİSİ VAROL'UN YORUMU GELİYOR

    :)

    YanıtlaSil
  3. Bu Mavi Duvar'ı söyleyen grubun adı Haramiler'di galiba, tam emin değilim.

    Yiğitcan; Hüseyin'in ve abisinin bu şarkıda davul ve gitar çaldıklarını senin Tavukçu'daki doğumgününde öğrenmiştim ilk. Şimdilerde neler yaptıklarını öğrendikten sonra benim üstüme de bir şaşkınlık gelmişti açıkçası.
    Ama beni asıl şaşırtan, Hüseyin'in annesi ve babası İran'dan Ankara'ya geldiklerinde Gölge'ye gitmeleri olmuştu. Vay be :)

    Ben de bir duvar yazısıyla bitirmek istiyorum yorumumu:

    TEK YOL, YOL DEĞİL. SO WHAT?

    (Kafası karışmış devrimci yazısı.)

    YanıtlaSil