Birkaç gündür bloğunu takip ettiğim Ersan Taşçı'nın 'Bileği bükülmez olmanın altın kuralları' adlı yazısını okudum az önce. İçgörüsü sağlam bir yazı olmuş, keşke bu kadar kısa olmasaymış :)
Eminim herkes hayatında en az 4 kez tartışma esnasında 'hek hük' diye kalmıştır. Benim kalmışlığım vardır. Bir de, artık konuşmaktan yorulduysam veya karşımdakinin hakikaten -o konuda- ancak bir odun kadar esnek olduğunu anladıysam susmayı tercih ederim. Bence en iyisi bu. Ne gerek var gırtlak patlatmaya. Tartışmayı gerçekten bilen/becerebilen, aynı zamnda fikirleri kafasında taşlaşıp yosun bağlamaya başlamamış biriyle tartışmak kadar zevklisi de yoktur tabi.
Böyle dediğime bakmayın. İçten içten karşımdaki odunu ikna edinceye kadar usanmadan tartışabilen biri olmayı istemişimdir hep.
Amaaan, hiç uğraşamam :)
en son tartıştığım reklam yazarının delirerek üstüme yürümesinden biliyorum ki ben yenilmez bir tartışma gladyatörüyüm:) benim hiçbir şey umrumda olmadığı için çok sakin kalabiliyorum ve bu karşımdakini delirtmeye yetiyor... yazdığım kadar başarılı bir konuşmacı değilim ancak kelimeleri seçmeyi iyi başarıyorum... ve bir tartışmada altın kural, tanıklık göstermektir... öyle değil mi, siz de öyle düşünmüyor musunuz, allah aşkına kim haklı vs . gibi:)
YanıtlaSilbilmediğim konularda tartışmaya girmekten itinayla kaçınırım ama konu ilgi alanım dahilindeyse churcill'i bile o savaş meydanına ekerim...:)
yine de kimseyle tartışmamak en iyisi, bir yerden sonra çok sıkıcı olabiliyor...
not: tartıştığım ve benden büyük olan reklam yazarı, şirkete ya o ya ben diye rest çekerken "bu adamı benim yanıma koymayın, gönderin size müşteri kazandırsın" demişti:) sonuç mu? o gönderildi, bense seçim benden yana olmasına rağmen daha iyi bir yere geçtim... bu da başka bir altın kural, birilerinin önünde büyük tartışmalar yaşadıysan orada kalmayacaksın çünkü bir ikincisi yaşanırsa es keza, sen haklı olsan bile haksız duruma düşersin...
ne dersiniz deniz hanım, bu görüşlere bir blog açılır mı:)