27 Ocak 2007

Paketteki Hıyar

Yüksel Caddesi’nde, okulun önündeki banklarda oturuyorlardı. Sercan her zamanki gibi boş konuşuyor, Muzaffer onu geçiştiriyor, Duygu ve Zehra’ysa sınıftan bir arkadaşın saç renginden bahsediyorlardı. Herkes aynı anda konuşuyor gibiydi. Galiba öyleydi de.

Sercan: Şşt Muzaffer. Şu sokakta neler yaptık değil mi? Hani bir kere Aydın sen ben, şuradaki kitap okuyan kadın heykelinin etrafında biraları götürmüştük.

Duygu: Yok hayır, o rengin aynısından Sedef de almıştı geçen. Boyadı, aynen o renk oldu. Koleston’un ‘Mor cazibenin Kışkırtan Siyahlığı’...

Muzaffer:
Evet Sercan, hatırlıyorum. O gün bizi yolda görüp yanımıza gelmiştin. Çok iyi hatırlıyorum...

Zehra: Hmm... Ne? Ha... Kızıl gibi hatırlıyorum sanki. Ben pek bilmem zaten.

Oysa insan aklının yarattığı gerçek düşüncelerin, bazı stratejik oyunlar nedeniyle, dışarı çıkması neredeyse tamamen engellenmişti. Düşünce değilse neydi o zaman bu dört kişinin az önceki konuşmaları? Düşüncelerin allı pullu paketleniş hali mi? Bir paket kağıdı bile içindeki hediyenin en azından şeklini, büyüklüğünü gösterirdi. Küçükken, arkadaşların doğum günlerinde, içinde sadece bir tane hıyar ve buruşturulmuş gazete kağıtları olan kocaman kolileri paketleyip götürürdük hediye olarak, şaka niyetine. Konuşulanlar olsa olsa koca koli ve buruşturulmuş gazete kağıtları olabilirdi. Oysa, aslolan hıyardı:

Sercan: Muzaffer. Sen beni sevmiyorsan ben seni hiç sevmiyorum oğlum. Ama iyi çevren var işte, ne yaparsın. Hani bir gece şu heykelin orada içmiştik ya... Aslında tek derdim Aydın’ın amatör rock gruplarındaki çevrelerinden yararlanıp barlara beleşe girmekti. Yoksa ben ne yapayım sümüklü Aydın’la götü boklu Muzaffer’i. İsimlere bak, duyan bana entel dantel .mınako. Şşt Muzaffer, şu Duygu’yu ayarlasana bana.

Duygu: Şurada oturduğumuz saatler boyunca keşke sadece saç, makyaj, kıyafet ve erkekler hakkında konuşsak. Çok kasılıyorum şekerim böyle ciddi meseleler falan konuşuyorsunuz ya. Zaten aramızda kalsın, hiç anlamam öyle şeylerden. Ha bu arada, sen ne kadar zevksiz bir kızsın ya. Salaşlık mı bohemlik mi, bir tarz uydurmuşsun, serseri gibi geziyorsun böyle. Şu Muzaffer sana yazıyor gibi ya, inanamıyorum. Halbuki ne kadar hoş çocuk. Böyle kızları beğeniyor demek ki. Hmm... Dur ben bir de senin uyduruk tarzını deneyeyim. Nereden alıyorsun bunları? Kendin mi yırtıyorsun?

Muzaffer: Of Sercan. Yeter artık yahu, aktif volkanlar misali patlatacaksın şimdi beni. Oğlum, sen kendini kurnaz mı sanıyorsun? Herkes senin çıkarcı, yalaka adamın teki olduğunu bilmiyor mu sence? Tabi ya, doğru, herkes salaktı değil mi? Beraber içmişmişiz. Seni satacağız diye ne uğraştık o gün be. Ama sen beleş bilet peşinde yüzsüzlüğün dibine vurdun. Şimdi benden ne istiyorsun, kiminle tanıştırmamı istiyorsun kim bilir. Ne zaman gideceksin sen? Giderken şu Duygu salağını da götürsene. Zehra... Acaba fark etti mi? Bir baş başa kalamadık ki. Zehra, sana diyorum! Şu son bir haftadır senden başka bir şey düşünemiyorum. Sürekli bir kalp çarpıntısıyla dolaşıyorum. Çok güzelsin, öyle güzelsin ki...

Zehra: Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer. Yaklaşık bir dakika önce şöyle bir gözlerinin içine doğru baktım. Tekrar bakmanın zamanı geldi. Yoksa daha erken mi? Benimle niye hiç konuşmuyor. Bir sene oldu yahu, hala fark etmedi mi? Hah, şimdi bakayım şöyle. Tamam, yeter. Aa, Muzaffer? Nasıl güzel baktın bana az önce öyle? Yok yok, her zamanki hüsnü kuruntumdur kesin. O da benden hoşlanıyor olsa ne yapar ne eder baş başa kalmamamızı sağlardı. O cesaretsiz, basiretsiz erkeklerden değildir umarım bu da. Of.

Yüksel Caddesi’nde, okulun önündeki banklarda oturuyorlardı. Sercan her zamanki gibi çıkarına uyacak arkadaşlık zeminleri hazırlamaya çalışıyor, Muzaffer Sercan'ı başından savmaya çalışarak Zehra'yı kesiyor, Zehra Muzaffer'in en küçük hareketini kaydediyor, Duygu ise olmayan karakterine yeni şekiller bulmaya çalışıyordu. Herkes aynı anda düşünüyor gibiydi. Galiba öyleydi de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder