29 Nisan 2008

aReSeS


Her ne kadar 'aman her şeyim gugıl olmasın, aman bunlar mikrosofttan beter tekel oluyorlar' filan gibi kaygılara sahip olsam, ve bu kaygılar doğrultusunda bazı hizmetleri non-google almaya çalışsam da olmuyor. Olamıyor. Çünkü çok iyiler, yapacak bir şey yok.

Geçen hafta Berfu kuzen, bendeniz blog canavarına (canavarlık da kalmadı ya) "Areses" denen hadiseyi sordu.

- Ya Deniz, sen biliyor musun? Areses diye bir şey varmış?
- Allala? Hiç duymadım. Bilmem, neymiş ki?
- Blogları oradan takip ediyormuşsun galiba.
- O ne be? Hiç duymadım ben, merak ettim.

Derken derken, Berfu'nun Areses deyu teleffuz ettiği sözcüğün, uzun süredir takıldığım bir hadise olduğunu; sorunun benim Areses de denen şeyi ne içimden ne de dışımdan hiç telaffuz etmememden kaynaklandığını anladım. Hayır, Berfu mevzudan ReSeSe diye bahsetse, onu da anlamayacaktım galiba. İnsanın okuduğu şeyin kafada bile bir sedasının olmaması ne garipmiş. Kimse duymuyorsa sese ne gerek diyor beyin galiba.

RSS'i ilk duyduğumda hiç ilgilenmemiştim açıkçası. Ne olduğunu anlamaya bile çalışmadım. Sonra, internetle ve özellikle bloglarla ilgili okuduğum her sayfada RSS aşağı ve RSS yukarı olmaya, mail kutuma RSS'in faideleri mailleri düşmeye başlayınca el mecbur araştırmalara giriştim.

Bu araştırma esnasında beni en çok aydınlatan bilgi, birinin üşenmeyip, RSS'in mantığını tahtaya çizerek anlattığı video idi. (İşyeri yasağı dolayısıyla bağlantı koyamıyorum.)

Hmm, peki en basit anlatımıyla RSS neymiş? (Daha karışığını bilmiyorum zaten):

Blogları birer gazete gibi düşünelim. Ama öyle ki, bu gazeteleri okumak için onun bulunduğu yere gitmek ve tüm okumanı da orada yapmak zorundasın. Birden fazla blog takip ediyorsan, her birine ayrı ayrı gidip orada vakit geçiriyorsun. Ama takip ettiğin blog sayısı 100 oldu, internete girdiğinde yeni yazı varmıymış diye bakmak için birini hatırlasan birini illa ki unutuyorsun; unutmasan da tüm günün bunları takip etmekle geçiyor, kafan doluyor, iş oluyor. İşte bu durumda, gidip o bloglara ABONE oluyorsun. Tüm olay bu abonelikte. Sen, blog sahibi olarak bloğunu aboneliğe açarsan, bloğunun okurları senin sitene abone olabiliyorlar. Böylece, o gazeteden bu gazeteye koşan zavallı okur olarak, evinin önünden bisikletiyle gazete çocuk geçmeye başlıyor. Hem de abone olduğun her gazeteyle ilgili son dakika gelişmelerini sana bildiriyor. Yok efendim bunda yeni yazı var, bunda senin ilgi alanına girebilecek bir şeyler gördüm, şu gazeteye de üye ol istersen, seversin sen cinsinden bıd bıd konuşuyor. Seviyorsun sen onu.

İşte bu bisikletiyle gazete dağıtan çocuğa da "RSS Reader" veya "RSS Okuyucu" diyoruz ve yazının başındaki meseleye böylece dönüyoruz. Bu çocuk, gazete ile bizim aramızdaki araç. (Hayatında Amerikan filmlerinden başka bisikletle gazete dağıtan çocuk gördün mü desen, yok görmedim. Zaman Gazetesi dağıtan amcaları saymıyorsak tabi.) Bir sürü çeşidi var. İnternette bu 'araç'tan yüzlerce mevcut. Benim uzun süredir kullandığım Bloglines bunlardan sadece biri. Başlarda, bu abonelik mevzuunu yeni öğrenmenin verdiği heyecanla bu çocuğa bayılmıştım. Ve fakat, benim de ilgisizliğimle, birbirimizden pek hoşlanmamaya başladık. Tabi bir de beni bıkıp usanmadan çağıran, internette kullandığım her türlü araçla tam uyum sağlayan Google Reader vardı. Eskiden her bloğa tek tek giren ben, bir Bloglines'a girmeye üşenir oldum. Yine de, bu da Gugıl olmasın artık dedim, direttim.

Sonuç olarak geçen hafta Berfu'nun Areses sorusu üzerine

- Kesin Google Reader'a git. En güzeli o! Süper bir şey o, manyak gibi. Birtanem. Seviyorum ben onu!

gibi bir tepki verince anladım ki, diretmenin alemi yok. Evet, en iyisi o, çünkü üzerinde en çok çalışılan o. Gmail adresin varsa, gün içinde internet aramaları Google'dan yapıyorsan, Blogger'da yazdığın veya okuduğun bloglar varsa, Google Reader zaten senin önünde durup duruyor. Tek yapman gereken sitesine girip takip ettiğin bloglara abone olmak. Karışık, anlaşılmaz hiçbir yeri yok, olduğu anda Yardım sayfaları hemen durumu aydınlatıyor. Türkçe'ye gösterdikleri özen de cabası. Bu çocuk gazetemi getirdiği gibi bir de terliklerimi giydiriyor. :)

Ben de artık bir Google Reader üyesiyim, teslim oldum. Mutluyum, huzurluyum.

1 yorum:

  1. Bayılıyorum senin şu benzetmelerine. "Gazete dağıtan çocuk":)

    YanıtlaSil