23 Nisan 1983, sabah sekiz suları
Müziğe benzer bir gürültüyle uyandım. Davullar, borazanlar, trampetler, pek beceriksiz bir biçimde ortaya uyumlu bir melodi çıkarmaya uğraşıyorlardı. o anda bunun pek de güzel olmamasına rağmen, içinde yüksek dereceden bir coşku barındırdığını düşündüm. Güzel olmayan bir şeyin içine böyle saf bir coşkuyu koyanlar, elbette, çocuklar olmalıydı. Yani uyanışım, saf çocukların coşkuyla bir şeyleri güzelleştirme çabası esnasında oldu. İlk duyduğum ses buydu.
Aslında biraz sinirliydim. Bu gürültünün gerçek bir melodiye dönüşmesi işten bile değildi zira. Yalnız birilerinin bunu fark etmesi gerekiyordu. Biraz daha disiplin ve inanç bu işi güzellikle çözebilirdi. Bu gürültü sadece teşvik edilmeye muhtaçtı. Ortada bir çirkinlik değil, bir eksiklik vardı. Çocuklar suçlanamazdı. O anda güzel olanı /olma olasılığı olanı teşvik etmeye karar verdim. Disiplini ve inancı içine başkaları da katabilirdi. Oysa ne kadar da küçüktüm, etkim de küçük olabilirdi ancak. Ancak bir damla olarak tümevarabilirdim belki. Olsun, o da olurdu.
Tekrar uyandım. Sonra tekrar. Ve tekrar. Her defasında o gürültü geliyordu yine kulağıma. Kimisinde daha melodik, kimisinde daha keşmekeş. Fakat her seferinde biliyordum ki, çocuklardı onlar ve coşkuyla harcıyorlardı enerjilerini.
Her uyanışımda, dünya hep çocuktu. Her uyanışımda çocuktuk. Gürültülü, coşkulu çocuklar.
Ne güzel anlatmışsınız doğduğunuz anı:)
YanıtlaSil