Dün, yeni mekanımız Varil'in Olympos Bahçe'sinde Melek, Muharrem ve ekürisiyle geçirdiğimiz pek güzel gecede içtiğim üç biranın etkisiyle mi bilmem, sabah çok acayip rüyalar görmüş olarak uyandım.
Rüya, bebeği sonunda doğurmuş olmanın rahatlığıyla başlıyor. Yalvaç'taki baba evindeyim, ama yabancı kişiler var. Aylardır bu bebeğin doğumunu bekliyormuşuz hep beraber ve nasıl doğacağına dair tüm ayrıntıları ultra teknolojik cihazlarla görmüşüz. Erkek olacakmış ve sol kolunda gömülü bir böcek varmış! Ama, doğan bebek beklediğimizin tam tersi özelliklerde: Kız, siyah saçlı vs. Kolundaki böcek ise 15 cm boyutlarında kocaman bir şey. Tahmin edersiniz ki bu duruma o anda hiç şaşırmıyoruz, hepimiz rüya aleminin manyaklığı içinde anormal her şeyi normal olarak görüyoruz. Bebek, böyle bir -bir buçuk yaşında gibi ve tay tay da olsa yürüyor. Saçlı filan böyle.
Kolundaki böcek oradan kurtuluyor ve evin içinde uçmaya başlıyor. Altın rengi. Rüyanın başındaki huzurlu ruh halimden, rüyanın sonunda eser kalmıyor elbette. Özellikle evin içinde ne ettiğini bilmeden deli gibi uçan, kuş büyüklüğündeki böcek tüm huzurumu kaçırıyor. Şerefsiz.
Dikkat ettim de, çok sıkıntılı dönemlerimde ya böcek, ya da gebelik -bebek rüyaları görüyorum. Lise sonda, sınavdan önce gördüğüm hamilelik rüyam hala kabus gibi aklımdadır. Aynanın karşısında kocaman karnımı seyretmiş, ikiz bebeklerin tenimin üzerine çıkmış kabartılarını endişeyle okşamıştım o uzun rüya boyunca. Üniversite ikinci sınıfta ise küvetin içinde beni sürekli ısırdığı halde ısrarla eğitmeye çalıştığım (zıpla, otur, sürün) minik böcek var bir de. Aşk acısı zamanlarım.
Bu hem böcekli hem bebekli rüya, hem de böyle gri, negetif bir atmosferde, kendime dönüp bakmamı sağlasın bari. Akşam bakayım bir ara, şimdi işim var.
EvAhalipisi'nin derinlerinden ilgili bir yazı