
Neyse, biraz sakinleştik ama Ali abi coşmuştu, bu kez kötü olan bir espri yaptı. İşte yine, esprinin başlayacak gibi olduğu ilk saniyeden gülüşünün bittiği son saniyeye kadar gözüme gözüme bakıyordu.
O öğlen, yeminlen, bir çorba içip kalktım. Rahatsız olmaktan ziyade (kesinlikle aklıma kötü bir şey gelmedi zaten) şaşırmıştım. Bir insan gülerken nereye bakardı hakikaten? Ben mesela, neyin /kimin gözüne gözüne gülüyordum acaba? Aman Tanrım, bundan sonraki her gülüşümde nereye bakacağım stresine girip de kasılacak mıydım? Bunlar yanıtsız kalan sorularımdı.
Sonrasında, yemeklerde Ali abinin karşısına oturmamaya özen göstersem de, karşısına oturan kişiyi izlemekten kendimi alamadım. Çok tanımadıklarına ve misafirlere yapmadığını gördüm mesela. O durumlarda başka birini bulup onun gözüne gülüyordu. Zamanla, bu durumun gözü sabitlemekten öte, bir de onay içerdiğini anladım.
"Komik di mi? Nasıl da gülüyorum bak. Gülsene sen de! Ben güldüğüm süre boyunca gül. Yoksa komik değil gibi olur. Değil mi yoksa ha? Kötü müydü? Tüh."
gibi endişeli bir cümle geçiyordu o bakışların içinde. Bu onay içeriğini anladığımdan beri içimde bir sempati peydah oldu kendisine karşı. Belki çocukken babası ona hiç aferin oğlum teri dememişti, dalga bile geçmemişti. Çocukluğu boyunca hiç takdir görmemişti belki de. Yalebbim, ne kadar da acımasız, ne kadar da düşüncesizdim. Gülerken bakıyormuşmuş. Baksın ne var? Hayret bir şey yani Deniz. Bıdı bıdı bıdı.
Velhasıl velkelam, hiç de gerçek olduğunu düşünmediğim şeyler yüzünden, o günden beri Ali abi iyi- kötü bir espri yapıp da yine gözüme gözüme başladığı anda, tek kaşımı huşu içerisinde kaldırarak kafamı öne doğru şöyle bir sallıyorum ve
"Evet bravo, yine iyiydi. Aferin len"
diyorum. (Kocaman adama dediğim lafa gel. Bakışlarımla dediğim için sorun olmuyor ama. Kibir insanı oldum çıktım.) Bu hareket toplam iki saniye filan sürdüğü için, hadi birkaç kez yaptın diyelim on saniye olsun, tüm o dakikalar boyunca dik dik bakılarak gülmek beni artık kasmıyor mu? Kasıyor.