21 Temmuz 2008

Hubilbop

Haftaya, haftasonunun önemli (!) olayları yerine, günün anlam ve önemine uygun bir yazıyla başlamak isterim izninizle.

İşe başladıktan sonra, çok eskilerden beri duyduğum ama bir türlü şahit olamadığım bir durumu gizlice gözlemlemeye başladım. Pazartesi Sendromu. Haftasonundan yeni çıkıp gelmiş insanlar ortalıkta hakikaten ceberrut gibi dolaşıyor ve öğle yemeğine kadar birbirlerine bağırıyor muydu? Ortam gerim gerim gerilmişken, en erken on bir sularında yerini alan patronlara karşı savaş planları yapılıyor muydu? Pazartesi günlerinin gizli mücadelesi gerçek miydi, neydi? Rın rın rın rın... (gururu... urur... gururu.. urur - baykuş ötüşü efekti, korkunç olsun tat katsın deyu.)

Evet, bir takım insanlarda bu belirtileri teşhis etmeme rağmen, karşı takımda tam tersine taze taze gülücükler saçan, dinlenmiş de gelmiş (ki haftasonu tatilinin en baştaki amacı bu olsa gerek) insanlar da vardı. Dolayısıyla, sendrom mendrom diye havalı isimler koydukları bu durumun, tamamen kişiye bağlı bir asabiyetin bahanesi olduğuna karar verdim. Nitekim, kötü modda olanları, iyi olanlara karşı bir sinirlenme hakkı var gibi oluyordu Pazartesi günleri. Bu kararım 'pazartesi pazartesi bulaşma bana ha' diyenlere 'sanki bana cumartesi, ağzını kırarım len gotik' diyerek yaklaşmamı sağladı. Eh, bu durumda, bu asabi kişiler yüzünden sendrom olmasa bile, bir Pazartesi Manyaklığı yaşadığımız söylenebilir.

Bu meselenin bir de evrensel boyutu var. Her ne akla hizmetse hazırlık sınıfında mini miniyken öğretmenimizin bize öğrettiği İlginş İngliş bir deyim :

GDIM. Açılımı da, God Damn It's Monday (hay bin lanet, bugün pazartesi) imiş.

Zihnimde, İngilizce konuşulan ülke insanlarının konuşmaktan hiç hoşlanmadıkları algısını yaratan bu tarz kısaltmalar, bir de cümle içinde kullanılıyor. Hemen kullanalım:

- Hey dostum, iyi görünmüyorsun, bir sorun mu var?
- Bilirsin, CİDİAYEM işte... (God Damn It's Monday = GDIM = Cidiayem)
- Haa, tamam o zaman. (Ciddi bir durum, biraz yalnız kalmaya ihtiyacı var.)

Türkçe altenatif:

- Hayırdır len, ne muşmula gibi geziyon ortalıkta?
- Hubilbop olm, ne cahil adamsın ha. (Hay Bin Lanet Bugün Pazartesi = Hubilbop)
- Sen onu bırak da... (bıdı bıdı bıdı)

Gördüğünüz gibi, pazartesi sendromu gibi gudik bir şeyin İngilizcesinin kısaltması, o gudikliği eline alıp, oldukça esrarengiz hale getirerek, akşamları uzun bir pardesüyle rüzgara karşı uzun uzun denizi izleyip hep bu derdi düşünüyormuşçasına bir kuulluk durumuna dönüştürebiliyor. Halbuki Türkçesi öyle mi? Kısaltmalarla arası zaten pek iyi olmayan dilimizde, ne idüğü belirsiz, en fazla sabahın ilk yarım saatini atlattıktan sonra geçip gidecek gudik bir derdin kısaltması, tüm çıplaklığıyla durumu gözler önüne seriyor. İddia ediyorum; pazartesi sendromu zırvası ancak ve ancak Hubilbop olarak kısaltılabilir, ki bu ciddiyet ona yeter de artar bile. Seviyorum dilimi. Mmm.

Neyse efendim, ne diyorduk. On iki yaşında pazartesi sendromunun varlığını öğrenmek ne işimize yaradı? Bir gün önce sabah sabah elektrik süpürgesi sesiyle uyanmış, silkilen halılardan tozları yutmuş, zorla banyo yaptıktan sonra Bizimkiler seyretmeye mahkum edilmiş olmasına rağmen, Star 1'deki Parliament Sinema Klübü'nün sunduğu Pazar Gecesi Sineması'nın başladığı anda yatağa yollanmış 7 ila 15 yaş arasındaki minik insanlarda böyle bir sendrom olduğunu pek sanmıyorum. Olsa olsa Pazar günü oluyordur o. Zaten, muhtemelen kendi çapında sendrom yaşayan hocamızın utanmadan sıkılmadan bize de öğrettiği bu meseleyi o zaman hiçbirimiz pek kapamamıştık. Ne işimize yaradı diye sormuştum değil mi? Eh, ancak işe 'ben büyüyünce pazartesi sendromu olacağım' gibi özenmelere ve işe girdikten sonra gözlemler yapmaya yaradı sanırım.

Hani yalan değil, pazartesi sabahları bir mahmurluk, bir suratsızlık oluyor bende de. Ama mantıklı bir açıklama buldum kendime: Pazar sabahı dana gibi uyuyan ficut hedesi, aynı günün gecesi uyumayı reddediyor. Sonuç olarak, sabahları kahvesini içmeden ayılamayanlara espri yapmamakta fayda görüyorum ben, keşke herkes görse. (Karşı masadaki komşuma önereyim ben bunu.)

Karikatür: Savage Chickens (Bu siteyi tavuk-gülerlere tavsiye ederim.)
Tavuk-güler: Tavuklara karşı zaafı olan, yolda gördüğünde bile içinden gülmek gelen insan. Bu insanların ineklere ve bebeklere de aynı tepkileri verdikleri görülmüştür.