27 Mart 2009

Karşınızda K(G)üççük Adam

Okumam gereken milyon makale ve yazmam gereken bir paper’ım var. Ben ise yorgunluktan çökmüş durumdayım. Sanki üzerime üç adet fil oturdu. Cuma gecesi bu yorgunlukla benden bir halt olmaz, demedi deme… Kendime gelebilmek için Buena Vista Social Club dinliyorum ama Küba’ymış falan heç umrumda değil. Birazdan bir espresso daha içeceğim. O sırada sizin için o küçük Italyan espresso çaydanlığının fotoğrafını çekeceğim. Ama bunun için üzerimden fillerden birinin inmesini bekliyorum. Hacı, bari bir ayağını yere koyaydın da daha az ağırlık yapaydın. [Hacı ne rezil bir kelimedir yahu. Bilerek koydum, bir an da olsa iğrenin benden istedim. Nıhahaha.. Başarabildiysem ne mutlu]
Yazmam gereken paper’ın konusu 2004 Madrid Tren İstasyonu saldırıları ile 2005 Londra saldırılarına İngiltere ve İspanya’nın devlet bazında tutumlarının karşılaştırılması. Vavvv.. Ne konu seçmişim kendime yahu… Malım da ondan! Terörizm ile ilgili bir paper yazmam yeterliyken kendime seçtiğim konuya bak. Zaten iki konu da çook yakın tarihlerde olduğu için öyle okunacak kitap yok. Şimdi siz "ooo ne güzel" diyorsunuz ama bibliyografya denen nalette kitaplar, makaleler, ne biliyim gazete haberleri felan olması gerekiyor. İşim iş yani. Ancak size kısaca şu tablo da güzel bir başangıç vereyim. Araştırma metodlarından most similar systems design mıydı neydi adı, o metod ilen yapmaya çalıştım. Amaç herşey benzer istediğin sonucun farklı olması. Şu tablo işte, aşağıdaki :


Bakın işte sorun burada başlıyor. Yukarıda verdiğim abuk tabloda ? olan yerde farklı bir şey olması gerekiyor. Bunun nedeni ise İki devletin terör konusunda yaşadıkları benzer/aynı olmasına rağmen iki devletin tutumlarının farklı olduğunu söylemek. Neden farklı olduğuna da yer verip makaleyi bitirmek.


Tabi eğer İspanya’da Müslüman halka karşı ne bileyim bir pozitif ayrımcılık yoluna gidilmişse ya da “community based policing” dediğim mevzu söz konusuysa benim düşündüğüm tez yatar anacığım. Dostlar sağ olsun der, başka da bi şey diyemem. Kapak olurum. İşte bunun için kahve içip makalelere geri dönmem lazım.
İşte Güccük adam.. Bİr fil üstümden indi de içtim kahvemi sonunda. Bu espresso aletini ilk Almanya'da kalırken Yunan ev arkadaşım olan Vassiliki de görüştüm. 2005 senesiydi. Londra saldırısını Bremen'de dolanırken bir gazetenin anasayfasına bakma gafletini gösterek öğrenmiştim. Gazeteyi satın alarak eve koşar adım gittiğimi hatırlıyorum. İki konu da nasıl birleşti bak şimdi. Ölmeyeyim ben e mi?

İtalyanların ustaca hareketleri efendim işte bu nazarlık alet. Garip bir kahve yapış stili var. Çaydanlık gibi düşünün, alta suyu koyuyorsunuz. Ortada filtresi var. O kısıma espresso denen zırzavat konuluyor. Su kaynayıp bir boru yardımı ile kahveye doğru çıkıyor. Bir süre orada bekleyip kahve ilen harmanlanınca da en üst hazneye geliyor. Kahve filtreler yardımı ile yukarı ulaşmıyor. Muazzamto bir şey. Berfu Hollanda'da bu alet-i mucizeyi alınca, "bana da bana da" diye çığlık ataraktan kendim de bir adet sahibi oldum. Aplamı öperim buradan!

Kahvemi de içtim ben artık şu ?? li kısma bakayım birazcık. Len umarım tutar bu aklımdaki çılgın düşünce. Yoksa milyon espresso içsem adam olmam.