8 Mart 2009

TED: Ideas Worth Spreading

Bir seneyi aşkındır bildiğim ancak bir türlü nimetlerinden faydalanamadığım bir cemiyet* olan TED’den artık sömüre sömüre yararlanmayı kendime bir borç bildim. Uluslararası İlişkiler*de hani geçenlerde bahsettiğim realist okul ve eleştirel kuram konusu vardı ya TED’in yaptıkları tam eleştirel kuram ışığında oluyor. (Gene sesiniz yükselir gibi oldu okuyucu. Evet… Uluslararası ilişkiler de sadece bu iki konu mevcut, başka da bir şey yok. Bende evire çevire bu konulardan bahsediyorum. Bilmediğim 5 vakit namaz ama onun da zaten bizim bölümle alakası yok).

Nedir bu TED talks, yenilir mi içilir mi diye soracak olursanız, kusura bakmayın ne yenilir ne içilir. Bizim sülale olsaydı şimdi yemek içmek mevzu bahis olmadığı için “aman gene bizim kız saçma sapan konulara gark olmuş derlerdi. Zira onlara pekmez diyeceksin ya da ne bileyim elma, armut falan diyeceksin, pek bir neşelenirler. Neyse ki annemin 7 ceddinin (Deniz-Yiğit-Pınar abla dışarı) internet ilen işi yok da küfürü yemiyorum. Aaa bak şimdi aklıma ne geldi… Abimin nişanı nedeni ile Adana’ya gittik. Dayılarımdan biri ile bir konuşma geçti aramda. Buyrunuz:
Kara/Marsık Dayı: Şimdi sen siyaset okuyorsun ya seni televizyonlarda görebilecek miyiz?
Beyza: Tabi, dayı! (Niye tabi dedim bilmiyorum, Munzurluğum üstümdeydi)
Dayı: Yani bir 10 seneye falan?
Beyza: Yok 5 seneye çıkarım ben televizyona (sen rahat ol Nalan efekti)
Dayı: Böyle televizyona çıkıyorlar ülkeye verip veriştiriyorlar falan ya bir deli oluyorum öylelerine, bir şey bilmiyorlar. Bende küfrü basıyorum.
Beyza: Bana küfrü basmazsın artık, o kadar akrabayız
Dayı: Güzel şeyler konuş da basmayayım (Bu da akıllı insan cevabı. Benim sus pus olduğum dakika)
Neyse halkımız insanı siyaset dedin mi her şeyi bildiğini düşünür. Ne bileyim Başbakan’ın Davos açılımından sonra da onu karşılamaya falan gider. Zaten öyle bir meslek seçmişim ki herkesin bir lafı var bilader. Bir de lafı olduğu gibi senin söylediklerine de küfür ederler yada "sende okumuşsun sözde" gibi laf ederler. İşte tam bu noktada halkın genelinin farkında olmadığı hatta bizim camianın bile hafif addettiği konuları ele alan Ted Konferansları ufkumu bir nebze daha açtı.

İçlerinden pek hoşuma giden bir konuşmayı burada belirtiyorum. Konuşmanın adı “The Real Crisis? We stopped being wise”(Asıl Kriz? Akıllı olmayı bıraktık). Konuşmacı Barry Schwatz psikoloji ve ekonomi üzerine uzmanlığını yapmış bilge bir insan. (La hoy yanda fotoğrafı var...) Konuşmasını dinlerken yahu söyledikleri ne kadar da doğru diye diye kafa salladım. Salla baş oldum, akşam boynum ağrıdı ama değdi. Kural kural diye diye insanların robotlara benzemeye başladığını söylüyor Schwartz. Kuralların kötü olmadığını ama her kuralın da her koşulda uygulanmasının doğru olmadığından dem vuruyor. Bunu yaparken de pek güzel örneklemelere yer veriyor. Mesela hastane (evet gene hastane) görevlilerinin iş tanımlarını alıyor ve bir güzel hepsini Powerpoint ilen gösteriyor. Temizlik gibi konular var iş tanımlarında. Ama hasta ile görevli ilişkisinden ya da hastanın ihtiyaçlarından hiiiiç bahsedilmiyor. Barry’de soruyor “bir insanın mesleği insanlarla ilgili olur da iş tanımının içinde nasıl olur da insana dair tek bir kelime bile geçmez yalebbi”. Geçmez Barrycim, ballı böreğim, buluberim. Sonra da diyor ki biz neyin doğru neyin yanlış olduğuna artık kafa yormuyoruz. Etik metik bilmez olduk. Verilen görevi yapıyor muyuz bu kaldı geriye. Halbusine akıl yürütme dediğimiz şey biraz da olsun kişiye ve onun doğruyu yanlışı ayırt etmesine bakmaz mı?
Diğer bir konuşma ise 2009 TED Prize’ı kazanmış Sylvia Earle. İşte konuşması... Kendisi pek nev-i şahsına münhasır bir insan. Ninni gibi bir ses ile dünyanın içine nasıl ettik konulu konuşmasında hala umudun olduğunu ve denizdeki canlıları korumamız gerektiğini söylüyor. İnanır mısın denizdeki büyük balıkların %90’ını çoktan yemiş bitirmişiz. Sanırım benim sülalem gibi zibilyon sülale mevcut dünyada. Ne diye koruyayım olum denizi diyorsan soluduğun oksijenin nereden geldiğine bir bak diyorum sana. Başka da bir şey demiyorum (Sylvia Earle’den öğrendiğimi de hemen burada satıyorum böylece… Ayrıca sinirlenince sizi bizi bırakıp sen ben diye konuştuğuma da dikkat ettiniz sanırsam).
Üşenmeyip 20 dakikanızı ayırıverirseniz sizde bu enfes konuşmalardan yararlanabilirsiniz kuzum...

*Community kelimesinin Türkçe karşılığında sözlük vari yerlerden: ahali, cemiyet ya da cemaat kelimeleri çıkınca biraz gülümsedim. Aslında Ted Ahalisi yazmak vardı ama yazının ağırlığı gider maazallah diye vazgeçiverdim. (Community kelimesinin karşılığını arayan bir insan olmam ise ne kadar Türk olduğum ve Türkçe bilgisine sahip olduğumu da ortaya çıkardı bak şimdi. (tüh tüh vah vah)

* Ya şu word manyağı “uluslararası” kelimesini her seferinde ayırmıyor mu delü ediyor beni.. Ayırma kardeşim, o kelime bitişik yazılınca daha mutlu!).