10 Mayıs 2009

Beypazarına mı Gidildi Ne?


Ballı böreklerim, 7 senedir Ankara'da ikamet etmeme rağmen bütün basiretsizliğimimle Beypazarı'na gidememiştim. Burada basiretsizliğimi Berfu ve Deniz'e de bağlıyorum tabi ki de. Çünkü her seferinde "olum ya gitsek şöyle bir Beypazarına, gümüşler falan alsak, gezsek tozsak" şeklindeki konuşmalar sadece cümle içinde kalmıştır. Ancak Beyza insanı dün M. adlı zat ile Beypazarı'na gitmiştir. Buradan duyrula! Şimdi ben özümde her sene Safranbolu'ya giden bir insanım o yüzden karşılaştırmalarımın bir anlamı olmalıdır. (Safranbolu'daki evimiz bana hep küçükken bir aylığına oraya girriğimiz zamanları hatırlatır. Neyse konu Beypazarı, saptım gene). 

Bu Beypazarı'nın insanı tam  yurdumun insanını kuzum. Ankara'daki köşk hayatımdan, bu hayatı arkadaş çevresi ve okul yaratıyor, sıyrılarak insanların "Nireden geldiniz" yada "Beğendiniz mi güvecimizi?" şeklindeki soruları beni pek mutlu etti. Ancak garip olan bir nokta vardı. Sanki halk henüz yerli tursite alışamamış gibi bir hisse vuku oldum. Her yoldan geçenin yüzümüze bön bön bakması ve tepeden tırnağa süzmesi, M. ile geyik konusu oldu. Şöyle ki "Len yoksa bi biz mi birbirimizi böyle insan gibi görüyoruz, dışardan elyın gibi bir şey olmayalım". (Fark ettiysen hala kendimi anlatıyorum Beypazarına da gitmedim aslında, öyle yalandan atıyorum ortaya bir karışık yer mi ki okuyucu kıvamında).

Gittim işte bak kanıtı: Beypazarı öyle beklediğim gibi bir yer çıkmadı malesef. Yani tabi ki de ortam değişikliği ve farklı yerler görmek insana huzur veriyor o ayrı ancak bu yer Beypazarı değil de daha önce görmediğim başka bir yer olsaydı da aynı şeyi hissedebilirdim demeye getiriyorum. Mansur Yavaş'ın Belediye seçimlerinde Beypazarını ben yarattım söylemlerine hak verdim gerçi (bu da Yiğidi yerden yere çal, öldür ama üzerine kusma metodudur). Şimdi güzel şeyler var ortamda.. Evet aynı Safranbolu'ya benzer evler mevcut ve evet yerler de arnavut kaldırımı ve her yerde otantik giysiler falan var. Ancak kirli bir görüntüsü vardı. Arabalar etrafta, çadırlar var falan. Sorun o da değil de sanki evler saklanmış gibi duruyor, ortada değilmiş gibi... Anladın sen onu. Yine de gidilesi bir yer tabi ki de. Ben Beypazarına giderken aklımda evleri, gümüşleri ve beypazarı kurusu vardı ne yalan söyleyeyim ancak halk kendine  bir uğraş daha bulmuş. O da havuç suyu satmak. Her yerde havuç suyu, havuç lokumu falan gibi şeyler var. Yahu kuzum siz Safranbolu musunuz bakem, safranlı lokum ilen boy ölçüşeceksiniz? Bir de havuç nasıl Beypazarına özgü hale geldi, ne ara geldi onu anlamaya çalışıyorum sabahtan beri. Bilen varsa diyivere bana allahasen. İnternetten arattım adamların havuç festivali bilem varmış inanmazsın. 

Çok laf attım ya ama aslında öyle böyle değil gidilesi bir yer. Sırf ucuza gümüş almak için bilem gidilir. Ben gitmeden önce ufak bir araştırma yapmıştım. Boogie adlı bir blogger'ın sitesinde şuralara gidile dediği yerlere gittim misal. Ahanda onun bahsettği yerler. 

Beypazarının kendine özgü güveci varmış duyunca nerede yesek diye  düşündük. Bir yer bilemeyince ben köşedeki kuruyemişçiye gidip "ağam hayırlı işler, ben yabancısıyım da buranın, şöyle sen bana güzel güveç yapan bir yeri deyiver bakem" dedim. Kuruyemişçi Değirmenbaşı adlı yere yönlendirdi. Biz de gittik tabi tıpış ve tıpış şeklinde. Güveç kabında getirdikleri güveç aslında o kapta pişmemiş sadece ısıtılmıştı. Kendileri de zaten bunu açık yüreklilikle, farkında olmadan söylediler. Güveç güveç diyoruz ancak bu güveç dediğiniz şeyi tadacaksanız bilin ki o güveç değil pilav üstü et. Hani sünnetlerde büllük pilavı diye geçen şey var ya hah işte o! Tadı güzel amma, deneyin. Bir de bu mekanda yan masamıza Gafur Uzuner oturdu. M. adlı zatın yüzünde bir değişme olunca, "tamam yav tabi ki de o" şeklinde bir konuşmadan sonra M. babasına telefon açtı. Meğer arkadaşıymış. Gafur Uzuner 5 dakka sonra elindeki telefonu kapatıp M.Y. siz misiniz diyerek arkasına döndü ve sohbet ettik bir süre. Ayy pek güzeldi bak o an. 
 
Sonra İnözü Vadisine kesin gidile (araba lazım yalnız). Beypazarının hafif dışına çıkıyorsunuz ama resmen bir doğa var ortamda. Yanda da İnözü Vadisindeki Çeşmeli Bağ adlı tesiste çekilmiş bir fotoğraf var. Vadiye dikkatli bakarsanız mağaraları görürsünüz kuzum. Ufacık akan çayın üstündeki değirmen tamamen dekoratifmiş bu arada sordum sizin için. Yok len yalan, ben de merak ettim. Su değirmeni oluyor kendisi, böyle su aktıkça o da dönüyor, amacı insanlara güzel görüntü sağlamak, işlevi yok. Çeşmeli Bağ'ın sahibiydi sanırım"onu ben koydum oraya, şelalenin altında duruyordu, çay'ın üstüne taşıdım" diyerek değirmen hakkında soru sormamıza pek sevindi. Ancak ben şelale dediği anda "ne şelale mi nerde şelale, burda bir de şelale mi var?" şeklinde girdim araya. Değirmenin sahibi arkadaki alanı göstererek kendi mekanı için yaptırdığı şelaleyi gösterdi. Bende "haaa ve hımmm" şeklinde hayal kırıklığına uğradım ama olsun. Orada bir de bu Beypazarı'nın 79 katlı baklavasından tattık. Yani bu adamlar işte bu bizim, şu bizim, bu bize özgü dedirterek her şeyi yedirtiyorlar kardeşim. Daha doğrusu meraktan yiyosun... Baklava iyi değildi.. 79 kattı belki ama içindeki ceviz tanesi sayısını kassam sayardım. Kasmadım.  Siz gidin Çeşmeli Bağ'a, çardakta oturun ve çay içip doğanın huzurunu yaşayın.

Bugün sabah kahvaltısında da ana meydanın ordaki gözleme açan teyzelerden birinin yerine oturduk. Fatma Teyze'nin Yeri adlı gözlemeciyi değil de tam karşısındakini tercih ettik. Neyse elde açılmış yufkadan gözlemelerimizi yedik (kadın yanı başımızda açtı gözlemeyi). 4 gözleme, bir ayran, iki su ve iki çaya 11 tl ödedik, şaka gibi ucuz. İşte yanda 11 tl olduğunu duyunca yüzümdeki sevinç ifadesi (yalan, poz veriyorum resmen). 

Bir de Berfu ilen kendime birer adet Beypazarı gümüşü kolye aldım. Artık kendisi hangisini beğenirse onu alır..Zira Beypazarına gittin ve bana kolye almadan döndün öyle mi başlıklı söylemlere karşı hazırlıklı olmam gerekiyordu. (Deniz'e alam mı gülüm sana da dedim, istemem dedi). O kadar çok gümüşçü var ki hatun olan okurum dimağın genişler bir süre o dimak açık kalır, gözlerin falan pörtler, seçemezsin. 


Güzel evim modundayım şimdi de, espresso içip size seslenmenin rahatlığı da üstüme çöktü, deme keyfime.