31 Mart 2011

Amerikadaki Sekizinci Ayda (Davul ve Zurna Eşliğinde Kutlamalar)

Arada özlüyor insan ülkesini... Ahh diyorum Tunalihilmi'de yürüyüşe çıksaydım şimdi...

Sonra Cemal Süreyya geliyor aklıma. Ne de güzel yazmış, en sevdiğim üç şehir hakkında: Ankara, İstanbul ve İzmir...

Ankara, Ey iyi kalpli üvey ana.
Bu şehri bu kadar yalın anlatan başka bir şey olamaz sanırım. sorumluluklarını bilen, asla kötü davranmayan ama sonuçta bir üvey ana olan ankara. Bu şehirde insanlar bekler. Emekliliği, askerliğin bitmesini, rüşvetin gelmesini, gönderdiğiniz evrakın cevaplanmasını, suskun devletin konuşmasını beklerler. Taşı çatlatacak bir sabırla bir şeyleri beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. Belki denizi görselerdi beklemezlerdi. denizi su sanırlar. Suyu görmek için göllerin kıyısına gidersiniz ama su ufka uzanmaz. Bir suyu deniz yapan ufuk yoktur ankara'nın göllerinde. Oysa ne önemlidir suyun hiç bitmemesi ve uysal bir sevgili gibi gökyüzüyle birleşmesi. O vaatker ufuk çizgisi, o nasıl güzeldir. her zaman ötelerde bir şey olduğunu fısıldayan o şehvetli çizgi. İnsanlar Ankara'da beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır.

İstanbul'da ise durum daha vahimdir. Hayat sanki bir adım ötede duruyor gibidir. Doğruya doğru, dünyanın en güzel şehridir istanbul, ama hayat eli çabuk davranır. Daha siz elinizi uzatmadan işveli bir kadın gibi kaçar gider. bu yüzden hırsla kovalarlar hayatı istanbullular. beklediği şeyin belki de hiç gelmeyeceğini söyleyen şeytani fısıltıya rağmen, Ankaralının dingin tevekküllü bekleyişinde bir huzur vardır. Ama istanbullunun hırslı kovalamacasında ne huzur vardır ne de tatmin. Dünyanın en güzel şehri hemen kol mesafesindeyken kendilerini yiyip yutan bir kovalamacanın içinde kaybolur giderler. Hayat kaçar, onlar kovalar.

Ama İzmir... İzmir'de hayat beklenmez, kovalanmaz da. o zaten sizinle beraberdir. Ufkun ötesini muştulayan bir deniz vardır. Mutlulukla dolu, sakin bir sevişmenin tadındadır körfez. Körfez vapurlarının sakin gidişinde hırslarınız yok olur, kovalamayı bırakırsınız, hatta martılara gevrek atacak kadar iyilikle dolarsınız. Ne varsa bu şehirde, bayatlamış vapur çayı bile nektar olur. Hafta sonları denize doğru bir göç başlar. "Ey hayat, biz çeşme'ye gidiyoruz sen de arkadan gel" der İzmirliler muzipçe. Ve ne gariptir ki hayat, uslu bir çocuk gibi onların peşinden gider. Ne garip, uçak biletinin üzerinde adımın hemen yanında yazan izm harflerine sevgiyle bakıyorum. sabırsızım, sevgilisine kavuşacak aşıklar kadar. (Cemal Süreyya)

Düşünüyorum Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 5 Şehir'i geliyor aklıma ve
"Beş şehir'in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı duyulan iştiraktır" demesi...
Bir hüzün kaplıyor içimi o vakit. Ne iyi kalpli üvey anaya olan hasret bitiyor ne de yeniye karşı duyulan iştirak. Bir nevi "Araf'ta" kalıyorum.

**"Başlıkta bahsi geçen davul ve zurna Tanpınar ve Süreyya'nın eserleri olarak algılanabilir... Gerçi hangisi davul hangisi zurna olmalı ona henüz karar veremedim" der bir İzmirli muzipçe.