7 Mart 2007

Pınar - Joseph Kanada'da

Cumartesi günü annemlerden, pazartesi günü doğrudan ablamdan aldığımız güzel haber neydi?

Syracuse'de doktorasını tamamlayan ablam, Kanada'nın Alberta eyaletindeki Edmonton (veya buraya tık) şehrinde bulunan University of Alberta'ya kabul edilmiş! Kabul aldığı diğer üniversiteler arasında en iyisi olması sebebiyle, bu zaten başlı başına bir sevinç efendime söyleyeyim, bir mutluluk kaynağı!

Ve işte o mutluluğun kaymağı: Joseph da aynı üniversiteden kabul aldı! Geçen sene mayıs ayında nişanlanan çiftimiz, doktoralarının biteceği belli olanda, üniversitelerde iş arama derdindeydi. Ama asıl dertleri, en az iki sene ayrı kalacak olmalarıydı. Sordukları tüm tecrübeli şahsiyetler en az iki sene ayrı, ve hatta birbirlerinden çok uzakta yaşama fikrine alışmaları gerektiğini söylemişlerdi. Zaten tercihleri doğrultusunda, başvurdukları üniversiteler çakışmıyordu. İkisine de sıkıntı basmıştı.

O görüşme senin, bu görüşme benim derken, vakitlerinin çoğu kuş misali göklerde geçiren ikili (buradan ablamın uçak seferleri görülebilir), bu kez bekleme evresine girdiler. Yavaş yavaş haberler gelmeye başlamıştı. Red cevaplarını reddedip, kabullare göre 'nasıl en yakında olabiliriz' hesabı yapıyorlardı. En iyi olasılık, arabayla dört saat mesafelerde bulunan iki şehirdeydi!



Derken, Kanada'daki University of Alberta'dan ablama bir telefon geldi. Bu, Syracuse'e göre bile, bayağı iyi üniversiteden ablam kabul almıştı. O sırada Joseph Chicago Üniversitesi'nde karar kılmak üzereydi. Ablam, Alberta'ya dedi ki:

-"Valla Albertacığım. Şöyle bir durum var. Şimdi, Joseph var, benim nişanlım. O elinin köründe, ben anamın finnarisinde çalışmak istemiyoruz. Yani, birbirimize göre karar vereceğiz. Demem o ki, cevabımı daha sonra vereceğim kuzum."

Alberta'nın cevabı ise su serpici, ağızları kulaklara vardırıcıydı:

-"Bak Beyza. Bilmem kaç yaşında üniversiteyim. Bu çiftlerin telaşını iyi bilirim canım. Şimdi ben illa gel, onu bırak bana gel desem, sen gelirsin. Ama ne olur, ha, ne olur? O kadar uğraşıp didinip aldığım elemanım, ille de çiftim, ille de çiftim diyerekten elimden kaçar gider. Bu yüzden ben şimdiye kadar çiftleri hep beraber almaya çalıştım. Senin şu Joseph'i de bir görelim bakalım. Belki beraber gelirsiniz?"

Bu cevabı alan ablam hemen Joseph'a gitti ve olan biteni bir bir anlattı. Joseph'ın cevabı ise iki boyutluydu:

1- Kafa sesi: "Anam, süper lan! Alberta beni çağırmış. Gitmem mi olm?"
2- Ağız sesi: "Sevgilim. Seninle beraber olmak için cehenneme bile giderim. Go to the hell yani."

Uzatmayalım. Joseph da Alberta'ya gitti. Görüşmeler, sunumlar, jüri karşısında kem kümleri yaptı. Syracuse'e döndü. (Fırtına dolayısıyla iki günde.) Çok iyi geçmişti.

En nihayet, Chicago Üniversitesi'ne cevap verme tarihi geldi. Joseph hemen Alberta'yı aradı:

-"Alberta Alberta! Chicago çok ısrarcı, illa ki beni istiyor. Bilmiyorum yaaaani" dedi.

Bunu duyan Alberta hem ablama, hem Joseph'a hemen hökümet nikahını kıydı. Ablamla ikisinin taşınma masraflarını bırak, gidip ev bakıp dönme masraflarını bile karşılayacağını söyledi. Oh baby.

Gökten üç elma düştü. Biri Starking, biri Golden, biri Amasya. Ama bunun bir önemi yok. Önemli olan mutlu son.

Ablam ve Joseph'in California gezileri ve fotoları için hemen buraya tıkla, çabuk ol!

Dipteki Notlar: 1- Joseph'ın kökleri Kanada'ya dayanıyormuş. Fransız bölgesine.
2- İki öğrencisini birden Alberta'ya göndermek Syracuse yöneticileri için gurur kaynağı olmuş. Birgün bir Türk öğrenci ablamı bulup 'Beyza sen misin? Yahu, herkes seni konuşuyor' demiş.
3- Bunlar ekonomi profesörü bir çift olup çıkacaklar. Zaten orada üniversite hocalarının hepsine 'purfesır' diyorlar Amerikan dizilerinden öğrendiğimiz kadarıyla. Alışkın olacaklar yani.
4- Ay biz gurur duyduk ablamla da enişte beyle de be! Oh my god!
5- Ablam Ankara'dayken de kıştan ve soğuktan nefret ederdi. Sonra Kanada sınırında, kışları -20 derecede soğuk olan Syracuse'e gitti. Şimdiyse direk Kanada'ya gidecek. Kışın -35'e varıyormuş soğuk. Doyamadı ablam soğuğa. Şansa bak.
6- Edmonton, Syracuse'e göre daha batıda olmasına rağmen, ilginç bir şekilde, Türkiye'ye olan mesafesi daha azmış. Bunun nedeni de kutuplara gidildikçe daralan meridyenler. Hey gidi gezegenimin şekline bak sen! Bir de, Edmonton'dan İstanbul'a doğrudan uçak varmış. Uzaklaşmadı, yaklaştı yani.
7- En yukarıdaki fotoğraf Edmonton'ın panoromik gece fotoğrafı. İkincisi, Alberta eyaletinin Kanada'daki konumu. Son harita ise Edmonton'ın Alberta içindeki konumu. Kaynak Wikipedia.

9 yorum:

  1. Cok guldum ya :) Canim nasil guzel anlatmissin. Aynen oyle oldu iste. Bir de Kanadali olalim dedik. Soguga doyamadik. Temmuz gibi ordayiz, bekleriz canim :)

    YanıtlaSil
  2. Bu arada, Edmonton'tan Istanbul'a giderken Londra'dan falan aktarma yapmak gerekiyor herhalde. Soyle ki, Londra 6 saat falan. Londra-Istanbul da 3 saat falan, toplam 9 saat. New York-Istabul ile ayni cok garip bir sekilde. Edmonton-Londra-Ankara da yapilabilir sanirim.

    Bir dahaki tasindigimda kuzey kutbuna gitmeyi planliyorum hayirlisiyla...:) Hakkaten Joseph'le beraber olunca soguk falan gozume o kadar kotu gorunmuyor:)

    Bu arada, baska bir sey aklima geldi, Amerika'daki yerlilerle Edmonton'daki yerliler birbirinden cok farkli. Edmonton'daki yerliler eskimolara, asyalilara falan benziyor. Neyse bu da boyle bir dip not oldu :)

    Opuldum canim benim.

    YanıtlaSil
  3. Ha ha, gerçekten de öpüldün canımm. :)

    E bana kim dedi direk İstanbul'a uçak varmış diye? Kesin annemdir, daha yakın ol istiyor ya. Gerçi, Edmonton-Londra-Ankara varsa, Edmonton-İstanbul_ankara'dan pek farkı olmaz bence. Aktarma sayısı aynı sonuçta. Aman, daha batıya gidip de daha uzağa gitmedin ya, oh. :)

    İklime göre evrim geçirmiş insan ırkı, çok ilginç değil mi? Oradaki yerlilerin gözleri minikse, en narin organ olan gözü soğuktan korumak içindir. Yani, yerliler ne kadar eskimo, iklim o kadar kutup. Aman diyeyim ablacan, soğuğa karşı iyi kolla kendini.

    Ha, o vakit Asyalıların gözleri ne alaka çekik diyeceksin. Biliyordum ben onu, biliyordum da... Hatırlayınca yazarım artık. :)

    YanıtlaSil
  4. pınar kanada yı buraya getir.
    senin kardeşin küçüçüktü,kocaman olmuş,hayata eleştirel bakıyor.senin diğer bir erkek kardeşin vardı ona ne oldu ya da kuzenin miydi :)?

    YanıtlaSil
  5. içine ettim mi acaba blog un.atın beni dışarı.

    YanıtlaSil
  6. Ehe, büyüdük biz Murat abi:) Erkek kardeş de büyüdü (Yiğit). Ben seni tam hatırlayamıyorum, gözümün önüne biri geliyor ama o sen misin emin değilim. Af.

    Yok içine etmek falan, içine etmek yok. Sen yorum yazmak, katkıda bulunmak. Fevkalede olaylar bunlar. :)

    YanıtlaSil
  7. ben yeni goruyorum bu yorumlari :) sorma murat benim kardesler buyudu kocaman oldu. biz odtu'deyken kucuklerdi :) mezun olali yedi sekiz yil oluyor ama herkesin aklindan beyza'nin kucucuk kardesleri diye kaldi :)

    YanıtlaSil
  8. canım yorum yapmak istiyor ama nereye yazacağımı bilemedim, en çok bu hikaye hoşuma gitti, buna yapayım dedim, yoksa öyle edmonton alberta kanada'dan falan anlamam, avrupa'ya en yakın enez'e gitmiş bir türk genciyim... kanada'da toronto'yu olimpiyatlardan ottawa'yı kaptan swing'den bilirim, bir de clearly canadian var ki ben hayatımda öyle güzel meyveli soda içmedim... deniz'in ablasına hayatta başarılar, hikayesinde mutluluklar dilerim... yorumum bitti, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  9. Biz teşekkür ederiz efendim. :)

    YanıtlaSil