31 Mayıs 2007

PC Adam vs. MAC Adam

Bu reklamlara bayılıyorum! PC veya Mac hastası filan değilim, zaten o kadar bilmiyorum bu konuları. Sitelerde Mac fanatikleri PC'cilerle kapışıyor, PC'ciler Mac'çilere moron filan diyor. Acayip bir kavga var yani. Tabi tahmin edersiniz ki bu reklamlardan ölesiye nefret eden bir grup mevcut. Ölürüm de nefret ederim diyorlar, allala? :)

Eh, her efsane reklamın, filmin, video klibin mutlaka parodisi yapılır. Hatta daha önce burada böyle bir örnek yayınlamıştım. Bu Apple reklamlarının da elbette bir sürü taklidi- komedisi var. South Park stüdyosunda yapılmış bir tanesine çok güldüm; sonuçta bütün bilgisayarlar sıçar diyor. Haklı da :)

Tabi bir de Mac karşıtları tarafından çekilmiş videolar var. Bunlardan -bence- en iyisini hemen aşağıda izleyebilirsiniz. Tabi bu reklamı tam olarak anlayabilmek için Mac bilmek gerekiyor. Ama ben pek bilmediğim halde ne demek istediğini anladım, yazık adama. :)

(Ben Mac adamın hastasıyım. Onun yüzü suyu hürmetine gidip mac alacağım, o olacak.)

15 tane kısa Mac reklamı bir arada videosu:


South Park'ta PC vs. Mac


Hem Ağlarım Hem Mac'im

30 Mayıs 2007

Okey ve Yaz Tatili

Son zamanlarda garip bir şekilde OKEY oynamak istiyorum. Tüm ev ahalisi toplanalım -ki zaten 4 kişi oluyoruz- balkondaki masaya yeşil bir örtü serelim (kumarhane masaörtülerinden) ve şangur şungur oynayalım istiyorum. Sağımızda solumuzda kuruyemiş, sömürülmüş meyve çöpleri, çaydan başlayıp biraya uzanan içki bardakları... OKEY oynayalım.

Beni tanıyanlar bilirler ki ben aslen Okey oynamayı pek sevmem. Hele böyle 'aman da canım Okey oynamak istedi' filan hiç demem. En fazla zor durumda kalan üçlü gruplara dördüncü olurum, o kadar. Düşündüm neler oluyor diye ve şöyle bir sonuca vardım: Ben tatil özledim. Zira biz okeyi ya yazlıkta, ya da kışın evde yerli malı yerken, haftasonlarında oynardık. Ve tabi yılbaşı gecesi ve şehirdışı akraba -akrabaya göre değişir- ziyaretlerinde. Eh, bu kadar boş bir oyunun en boş zamanlarda oynanması kadar doğal bir şey olamaz.

Son zamanlarda hava güzel. Akşam yemeğini bazen Yiğit'le balkonda yiyiyoruz. (Bu cümledeki 'bazen' Yiğit'e veya balkona değil, akşam yemeğine aittir.) Eğer oyalanmışsak ve hava kararmışsa balkonun ışığını yakıyorum. Sonra yemek bitiyor veya kalkasımız geliyor, içeri giriyoruz. İçerideki ışıklar henüz yakılmadığı için evin içerisindeki tek ışık balkondan gelen ışık oluyor. Ve işte tam o anda, ve her defasında mutlaka, ben kendimi yaz tatilinde gibi hissediyorum. Hani yazlıkta veya otelde -pansiyonda, denizden döndükten sonra, yemeğini balkonda yer, çayını/ biranı alır balkona oturursun. İçeride sadece televizyonun ışığı vardır -geri kalan ışık kaynağı balkondur. Akşam alacakaranlığında rüzgarın serinliği, o gün yanlışlıkla fazla yanmış tenine dokundukça inanılmaz bir haz alırsın...

Ve o anda çektiğin taş Okey'dir! Çat vurursun masaya son taşını, tahtanı cort diye devirsin. Daldırırsın elini ortadaki taşlara -gıcık olunacak kadar sevinmişsindir bu eli de aldığına. Şangır şungur taşlar karışır. Ama hiçbir komşu sizden şikayetçi değildir. Zira orası yazlık bölgedir ve orada Okey oynanır.

Okey nedir?
Kaynak: Vikipedi: Okey

"Okeyin çıkış noktasının 13 yy. Çinliler tarafından oynanan domino olduğu sanılmaktadır. 14 yy. sonlarına doğru Çinliler ile ilişkileri olan Acemlerin oyunu öğrendikleri ve sıkça oynamaya başlamaları sonucu, değişikliğe uğrayarak bu günkü okeyin başlangıcı olmuştur. Ancak o günkü adı Arapça sıralı taşlar manasındaki "El Turaft"'dır.

Domino oyununda üzerinde numaraları belirten noktalar bulunan taşlar oyuncuların ellerinde saklanırdı. Ancak bu durumdan rahatsız olan Acemler taşları üzerine koyacakları bir tahta parçası kullanarak okeyin temelini attılar. Daha sonra domino taşları üzerindeki sayıları belirten noktaları gerçek rakamlarla değiştirdiler. Bir yüz yıl dominonun bu değiştirilmiş şekli tüm İran Arap ve Fars diyarlarında oynanmaya başlandı.

15 yy. sonları ve 16 yy. başlarında Türklerle Arapların ilişkileri sonucu oyun Türkler tarafından öğrenildi ve hatta saraya kadar girdi. 17 yy. ortalarında Osmanlı sarayında eğitim ve sanat konularında uğraşan bir bölüm olarak kabul edilen Enderun tarafından sıkça oynanan El Turaft, Enderun hocası Hacı Marufi tarafından yeniden ele alınarak oynanış şekli ve kuralları değiştirilmiştir. Daha sonra Hacı Marufi'nin talebeleri hocalarının bulduğu oyunu daha da geliştirerek bu günkü okeyi oluşturdular.

Osmanlı sarayında oyunun bu değişmiş şeklinin adı El Turaft'dan birbirinin taşlarını anlamak manasına gelen "Ol Kıraat-ı" seng olmuştur.

Bu söyleniş günümüze gelene kadar değişmiş özellikle yabancı dil etkileri sonucu Okey adını almıştır."

Dipteki Not: Osmanlı'da, sarayda Okey oynanıyormuş ya. Abuk subuk bir sahne gözümün önüne geliyor, kendi kendime gülüp duruyorum. Anladınız siz ;)

-Bre niçün devirdin tahtanı?
-Aman haşmetlum, bu elde de muvakkaf oldu ya aciz kulunuz.
-Bre diz hepsini geri, zira okey dönüyor idim ben.
-Emriniz başım üstine devletlüm.

9 Mayıs 2007

Evahalipisi

Doğumgünün kutlu olsun sayın Evahalipisi !

Herkes kendi bloğunun doğumgünün kutluyor, bizim neyimiz eksik? :)

Kutlama nedeniyle geçen sene bu zamanlar yazdığım yazılara bir göz atayım dedim ve sanki bir sene öncesine değil de bir buçuk sene öncesine gitmişim gibi geldi bana(: (ehemehe) -Özellikle şu yazı. İstanbul maceralarımla başlamış bu blog benim için. Ne kadar zor günler geçirsem de Mayıs'ta İstanbul'da olmanın ayrı bir tadı vardı. Eh, şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satıyım deyip gideyim ben.

Dur dur gitme, bir şey diyeceğim. Sen okuyorsun ya şimdi benim yazdıklarımı. Çok acayip bir şey bu ya! Ben burada, iş yerimde, mesai bitimine yakın bir saatte acele acele bu yazıyı yazıyorum; sen aklıma bile gelemeyecek kadar alakasız bir yerde ve şekilde bunu okuyorsun. Bunları okuyan dünya üzerinde sadece sen bile olsan olur. Ben bu hisse zor alışacağım sanırım. Ama çok hoşuma gidiyor o da ayrı konu. Şşt, naber, nasılsın, nasıl gidiyor? (Ersin Karabulut yapardı bazen bunu. ) hadi görüşürüz.

Son olarak: yaş günü maş günü dedik ya, bir ara pek meşhur olan sanal hayvanlardan besliyor gibi hissettim kendimi bir an. Ne menem bir şeydi o ya, hayret bir şey. Neyse hadi git sen, oyalamayayım ben.

8 Mayıs 2007

Müzikte Yeni Yollar

'Ahanda buraya yazıyorum' diye bir laf vardır ya. Bayılıyorum ona. İddia ne de güzel kullandı reklamlarında: Oraya buraya yazma abicim, al kupona yaz.

Bir de Umut Sarıkaya var. Diyor ki: Benim de söyleyeceklerim var.

Benim de müzik endüstrisinin geleceğiyle ilgili öngörülerim, söyleyeceklerim var. Ama çıkıp da buraya yazmamıştım hiç. En son Myspace hesabıma gelen Kanadalı mesajla gaza geldim ve ablama bir mail attım. Sizinle de paylaşmak ve hatta tartışmak isterim:

Nedir bu yapım/ plak şirketlerinin dinleyicilere tavrı arkadaşım? Saftirik müzisyenleri de gaza getiriyorlar, herkes dinleyicilere yükleniyor.

İnsanların/yapımcıların/müzisyenlerin vb. ekrana çıkıp sinirli sinirli "gidin orijinal CD alın, hırsız mısınız siz" demesinden hiç hoşlanmıyorum. (Ben, o hani hep bahsedilen 'orijinal albüm hastası', 'arşivci' kişilerden biriyim- ama kimseden böyle olmasını bekleyemem.) Eğer koca bir endüstri olarak sen kendini geliştirmezsen, yeni yollar bulmazsan, yıllardır 'geldim geliyorum' diyen tehlikeye ancak şimdi uyanırsan; "hırsızlık yapmayın, orijinal albüm alın" demek çok komik kaçıyor. Hele vicdan azabı çekelim diye 'sevdiğiniz müzisyeni- müziği öldürüyorsunuz' diyorlar, ona sinir oluyorum.

Durup dururken önce hırsız, sonra katil olduk lan, isyan ediyorum! Müzik dinleyelim derken düştüğümüz hallere bak sen, cık cık cık.

Tamam, korsan albüm almak, para harcanarak ortaya konduğunu bildiğin bir malzemeye bedava sahip olmak, hırsızlığın tanımına giriyor olabilir. Ama çok büyük bir insan kitlesinin, çok da ikna olmadıkları bir konuda ahlak anlayışlarına sırt dayamak da pek doğru gelmiyor bana.

"Müşteri odaklı" diye bir laf vardır hani, artık her önüne gelenin söylediği. Burada amaç müşteriye daha çok değer vererek kendine çekmek ve yine para kazanmaktır -uzun vadeli, akıllı bir çözüm. Yoksa müşterinin kara kaşına kara gözüne vurgun değilsinidir. Müzik sektöründe de "dinleyici odaklı" anlayışı yavaş yavaş, seve seve yerleşecek. Zira, 'efendim, bizim müzik dinleyicimiz çok bilinçsiz' deyip işin içinden sıyrılamazsın. Yani, akşama kadar filan sıyrılırsın belki, yarına yeni bir şey gerekir. :)

Bu sorun, plak şirketlerinin yaptığı gibi üstünden atlanarak, yanından koşarak aşılacak bir sorun değil. Keşfedilmeyi bekleyen bir sürü yol var...dı. Yavaşa yavaş ortaya çıkmaya başladı.

1- BurnLounge. Aşağıda Myspace'ime gelen mesajları var. (Şimdilik Türkçe'ye çeviremeyeceğim, af)

Hey there, My name is Paul.

I'm messaging you because you are part of the Canadian music scene... a musician, a label owner, a distributor, producer, or even a fan.


A very exciting development is afoot that I wanted to tell you about. A new music service is launching in Canada very soon. It's called BurnLounge - it's a revolutionary concept in music retail. The best way I can summarize it to you right now is this...

MySpace + iTunes + eBay = BurnLounge.


For instance: Artists can sell their music from their own BurnLounge store, earning the highest royalties in the industry. (BurnLounge is the simplest, most cost effective, turnkey digital music e-commerce solution out there.)
Fans win, too: as a music fan, you can earn rewards (including cash) for selling the music you love most. And think about it - you already "sell" music... when you hear a great new album, what is your first response? You tell your friends! NOW, you can get paid for that word-of-mouth advertising, which has been going on all along anyway.

BurnLounge enables Band - Fan business partnerships. It's a fan-powered, community based distribution model, and it's going to be open for all to enjoy. Opportunities for participation include everything from a free "hobby" membership to an "entrepreneur" membership, which gives you tools to make a career in the new landscape of digital distribution.
Those who are more business oriented (label owners, entrepeneurs, etc) will be interested to get in on the action early, as this is when the most significant oportunities for growth avail themselves.

Click on the link below for more info:

www.canadaburnlounge.net

Word of Mounth Marketing (WOMM). Sen arkadaşlarına beğendiğin bir şeyi tavsiye ettiğin için para kazanıyorsun. Amerika'da bir süredir devam ediyor. Türkiye'de de var. (Siesi vardı, unuttum şimdi). Bana ilk duyduğumda çok şerefsizce gelmişti. :) Arkadaşların üzerinden para kazanıyormuşsun, onları kandırıyormuşsun gibi. Halbuki, bu sisteme girdiğinde ilk kural, tanıdıklarına WOMM'cu olduğunu söyelemekmiş.

BurnLounge da bu mantıkla çalışacakmış. Dünyada ilk kez müzik sektörü için uygulandığından çok önemli bir gelişme. İlk olduğu için sakatlıkları var elbette. Mesela, bunun kesinlikle bedava olması gerek. Bir de, belli ki ilk çıkış 'en çok satanlar'la, 'pop müzik'le filan olacak. İleride, bu sistem yaygınlaştıkça, alt müzik türlerine de inecektir (umarım.) Ama, araştırılıp bulunan müzik, mesela dünya müziği veya deneysel müzik her zaman 'özel'liğini koruyacaktır değil mi? :)

2- We7.

If you had a choice wouldn't you prefer to have free legal and safe music downloads where the artists gets PAID?

This is what We7 is all about, giving you the choice of respecting the hard work of the artists and ensuring they get paid for their work so they can continue making great music and movies. But you continue to enjoy the benefits of free music downloads.

That's why, every time you download a music track or clip from We7 a payment will be made to the artist. We do this by allowing some of the best companies and brands to include their messages with the tracks you download free.

You listen to the message (10 seconds or less for Audio), brands pay for this privilege and we pay the artists, musicians, actors, filmmakers, comedians and bands.

Şarkı-video başlarında en fazla 10 saniyelik bir reklam dinliyorsunuz. (Bu reklamı sonradan çıkarabiliyorsun sanırım.) Önemli olan, sen şarkını bedava dinliyorsun, müzisyen/yapımcı parasını alıyor, şirketler reklamını yapıyor, aracı program/siteler para kazanıyor. Yine de şüpheliyim. Kısa süre sonra b.kunun çıkacağını düşündüğüm bir şey. Müzik parçaları bir reklam macrası olarak görülmeye başlarsa kulağımızın tadı pek kalmayabilir. Yine de, yukarıda bahsettiğim soruna bir çıkış yolu arayışıdır, aferindir.
via

Not: Yanlış anlaşılma olmasın. İnsanların ahlaki olarak geri gitmesine değil, teknolojinin hızla ileri gitmesinedir sağlanmasını istediğim uyum.