
Makine bozuk, bu kesin. Boş servisi filan bulmak lazım. Evin en büyük makinesini sırtlayıp götüremeyeceğime göre servis elemanlarının eve gelmesini; geleceklerine göre evde birinin bulunmasının lazım geleceğini;Yiğit'in son senesinin son haftasını yaşamasından mütevellit sürekli arkadaşlarında proje bitirmeye çalışır durumda olduğundan o birinin ben olmam gerektiğini; fakat bu ara nedense hep işe geç gidip durduğum için izin almamın zor olacağını; izin alırken bunun uydurmasyon bahane gibi görüneceğini; şirkettekilerin arkamdan konuşacağını; zaten galiba yakında işten kovulacağımı; bir haftadır yapmam gereken işleri bir türlü yapmadığımı; bence bende hafif bir pasif agresflik olduğunu; şirkete kızdıkça iş yavaşlattığımı ama bundan kendimin bile haberdar olmadığını; İstanbul'da iş bulursam yüksek kiraları karşılayacak kadar para kazanıp kazanamayacağımı; Kadıköy'ün tam bu mevsimde nasıl da güzel olduğunu; İstabul'da olursam Peyote konserlerini nasıl da hiç kaçırmayacağımı ve daha bunun gibi bin çeşit gereksiz şeyi kurdum kafamda. Dışarıdan bakan birisi olsa (ki o durumda olamaz tabi, laf öyle geldi) bozulan bir makinenin karşısında usturubunu bozmadan dergisini okumaya devam eden, son derece soğukkanlı bir ben görürdü eminim. Bazen kendime çok şaşırıyorum, gerçek.
En son Kadife Sokak'taki Karga'da Mehlika'yla biramı yudumlarken şöyle bir karşıma baktım ki ne göreyim; makinenin kapağı açık kalmış olmasın mı!? Olsun. Artık stresli şeyler düşünmekten yorulup keyifli anlara geçmişken -öyle zannetmişken, o nasıl bir rahatlamadır yalebbim! Bütün sorunlarımı beş santimlik bir aralık çözüvermişti işte. Ne izin alacaktım, ne de kovulacaktım. Bir süre daha kira mira düşünmeyecektim, pasif agresif filan da değildim. Kapağı kapattım, düğmeye, yine de birkaç dakikada oraya yerleşmeyi başarmış minik bir korkuyla bastım. Forş sesini duydum. o anda dünyanın en güzel sesi buydu işte; FORŞŞ.
Herhalde şu hayatta yaşadığım en rahat anlar, eşeğimi bulduğum anlardır.
Ha, yaklaşık iki dakika sonra ne oldu? Bilgisayarı oturma odasına taşırken elimde olan mouse bir anda kayboldu. 'Ulen' diye aranırken, sanki oraya aitmişçesine mutfak tezgahında durup dururken gördüm kendisini. Bu seferki rahatlama anı üç saniye filan sürdü herhalde, pek fark edemedim.