8 Temmuz 2008

Bad Education Sonrası


Bugün, saat 5'te fakülteden çıkıp artık benim için rutin haline gelen günlük mutfak alışverişini yaptıktan, aldığım patlıcanları pişirmeye üşenip ton balıklı atom marullu muazzam salatama yumulduktan ve Türkiye'deyken nefret ettiğim poşet çayımı kupama salladıktan sonra, Ozan'ın ben buraya gelmeden birkaç gün önce harici harddiscimin köşelerine attığı "Movies" folder'ını açarak ve burdaki 32 filmi hızlıca tarayarak en sonunda Bad Education'ı izlemeye karar verdim.
Filmi ara vermeden izlerken aklımdaki şey "buna da çok geç kalmışsın Berfu" ydu. Daha o kadar çok film, o kadar çok kitap var ki geç kaldığım...
Pedro Almadovar'la tanışıklığım aslında gerilere uzanıyor. 16 yaşımın kış aylarından birinde gazeteyi karıştırırken, televizyon sayfasında altta gudik bir yerde "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar - Saat 22.00 - TRT2" yazısını görmüş ve tahmin edebileceğiniz gibi filmin adından çok etkilenip izlemeye karar vermiştim. Ama bir pazar akşamıydı; babam tabii ki futbol yorumlarını dinlemek istiyor, annemse muhtemelen 1988 yapımı ve ne idüğü belirsiz bir filmi salonda ütü yaparken izlemenin anlamsız olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden salondaki büyük televizyonu onlara kaptırarak, sokak kapısının hemen yanında duran ikinci buzdolabının üstündeki küçük televizyonun önüne sandalyemi çekerek, resmen evin en ayak altı diye tabir edilebilecek bölgesinde, filmi zevkten dört köşe biçimde izlemiştim. Sonra günlüğüme not aldığımı ve ertesi gün koşa koşa Burcu'ya ve Bengi'ye "böyle böyle birşey var" diye anlattığımı hatırlıyorum. Ama filme bu kadar hayran kalan ben, o zamanki bilinç düzeyi nedeniyle, yönetmenin kim olduğuna hiç dikkat etmemiştim. Hatta filmin çok bilindik bir film olmadığını, ancak ve ancak benim gibi kıyıda köşede kalmış seçici sanatseverler tarafından takdir edilebilecek türden olduğunu düşünmüş de olabilirim:) Filme hayran kalma nedenim, dediğim gibi, başta adıydı ve bir sahnesinde başrol kadınlarından birinin yatak odasındaki valizi ateşe vermeseydi. Malum, kadın sinir krizinin eşiğinde, herşeyi yapması mubah. Ergenlik, şu gelişimsel dönemlerin en tehlikelisi ve zavallısı değil midir? Öyledir. Ve 16 yaşında iseniz bir filmi "ben de birgün böyle birşey yapabilir miyim acaba" umuduyla, hayranlıkla göklere çıkabilirsiniz.

İki sene sonra, hayallerimin okulu ODTÜ'nün hayallerimin bölümü psikolojisini kazanarak Ankara'ya geldiğimde, en büyük eğlencem çeşitli yerlerdeki film festivallerini takip etmekti. ODTÜ'de toplulukların küçük ama düzenli gösterimleri, Tunus'taki TÜBİTAK'ta Avrupa sinemasından seçmeler, Kavaklıdere'deki film festivali ve Kültür Kongre Merkezi'ndeki gösterimler...İşte, daha Ankara'ya geldiğim ilk sene gördüm ki Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar ve dahi Pedro Almadovar, çoğu festivalin vazgeçilmeziymiş. En azından 1998-99 civarında:) Böylelikle bu adamın diğer filmleriyle de tanıştım birer birer ve hepsinden ayrı bir keyif aldım. "Bunu Hak Etmek için Ne Yaptım" hariç. Onur Ankara'ya ziyarete geldiğinde onu Pedro'nun izlemediğimiz süper filmi diye kızlarla sinemaya götürüşümüz ve sonrasında Onur'un "üffff, keşke gidip içseydik bi yerlerde" diyen bakışları:) Neyse, komik bir anı.

Diyeceğim o ki, iyi yönetmen, iyi yazar, iyi ressam, iyi müzisyen ve hatta iyi bir aşçı, yarattıklarını gördükten sonra insanda oturup üstüne birşeyler yazma isteği uyandırıyor. Ben de, her ne kadar Bad Education'a geç kalmışım desem de başta, Almadovar'ın henüz izlemediğim filmleri olduğu için mutluyum. Çikolatanın hepsini bir günde bitirmemek, yarına saklamak gibi...