11 Temmuz 2008

Sos

Dün kargoyla kocaman bir paket aldık. Kanada'daki canım ablam, te oradan Tulumba'yı tıklayarak bize asortik soslar göndermiş. Üzerinde acı biber resmi olanları direk Yiğit'e pasladığım bu soslarla ilk işimiz, onları kullanmayı öğrenmek; daha da önemlisi aklımıza esmediği sürece yemek yapılmayan evimizde yemek yapılmasını sağlamak olacak. Birkaç tanesinden aşağıda bahsedeyim:

1- Solda resmi görünen İstiridye sosu için, tam olarak ne olduğunu bilmediğim istiridyeden almamız gerektiğini düşünüyordum. Meğersem bu sosun, bizzat istiridyenin kendisinden yapıldığı için adı böyleymiş. Demek ki başka bir yerde kullanılacak. En iyisi ablama sormak.

2- Sağdaki şişenin içinde tatlı -ekşi sos var. Bu sosu ilk kez, birkaç sene önce Armada'daki Bilakis (miydi?) adlı makarnacıdan aldığım salatada yemiştim. Ağır hamur tatlılarıyla turşu yemeği seven bir kişi olarak (anne mirası), bu hem şekerli hem de ekşi gibi olan sosu oldukça beğenmiştim aslında. Fakat o zamandan beri bir daha karşılaşmadım. Evde Yiğit'in olmadığı birgün salata yapıp, üzerinde denemeyi düşünüyorum. (Zira Yiğit pek hoşlaşmıyor.) Cevizli ve kuru üzümlü bir salata olacak.

3- Tako baharatıyla sanırım tako yapıyoruz. Takoyla alakalı tek bilgim, kase şekline getirilerek içine salata konan çok yağlı çok lezzetli, kıtır kıtır bir hamurişi olduğu. Ama bu baharat olduğuna göre, üzerine filan konuyor galiba. En iyisi bunu da ablama sormak.

Uslanmaz bir boğa burcu olarak kendimi yemeklere filan çok meraklı zannederken, değişik kültürlerin sosları karşısında bu kadar ilgisiz olmamın bazı sebepleri olmalı diye düşünüyorum. Sanırım birkaçı şöyle:

1- Sos ne ola ki? Standart olarak kullandığımız zeytinyağı, limon, sirke, sarımsaklı yoğurt ve son zamanlarda alıştığım nar ekşisinin evrensel dildeki adının sos olduğunu bile sonradan öğrendim. Ucundan karadenizli, gayet de Orta Anadolulu bir insan olarak, yukarıda saydığım ve bazen balık ve etlerin üzerine konan salçadan başka bildiğim veya alışık olduğum bir 'sos' çeşidi yok. Kültürüm müsait değil yani. Belki Egeli veya Güneydoğulu olsam her şey daha farklı olurdu.

2- Yukarıdaki maddenin devamı olarak bir de şöyle bir durum var: Zaten sosla mesafeli olan kültürümün üzerine, son derece yaygın olarak kullanılan mayonezi pek sevmeyen, ketçabı da ara sıra spagetti üzerinde tüketen bir kişiyim. Dışarıdaki festfut tercihim hamburger ve patates kızartması yerine et döner ve ayran olduğu için, ketçap bile pek giremedi hayatıma.

3- Daha önce de söylediğim gibi, evde pek yemek yapmıyoruz. Yapınca da, oldukça geleneksel -annesel olanlara başvuruyoruz: Çorba, pilav, salçalı yemek, tavuk vs. Eğer ki lezzetli olduysa, ben bu kendiliğinden lezzeti iyice tatmak için üzerine karabiber bile koymuyorum. Mesela, güya köri baharatından çok hoşlanmıştım zamanında, ama tavuğa koymuyorum artık. Tavuk kendi başına güzel oluyor zaten.

Hayır yahu, tutucu filan değilim. Yemek dışındaki hayatımda, değişikliklere ve yeniliklere gayet de açığımdır bir kere, hıh. Ayrıca, dışarıda yemek yiyeceğim zaman mutlaka önceden hiç yemediğim bir yemeği sipariş ederim. (Sonra da dört sene anlatırım 'abi sen ne diyorsun, ben ahtapot yedim yav, var mı ötesi' filan diye.) Bilemedim şimdi. Sanıyorum ki, yemek daha tam olarak ayrı bir bölge oluşturmamış hayatımda. Akşam yemeği yemiyorum genelde mesela. Sofranın yerleşimi, yemeklerin sunumuyla daha çok ilgileniyorum açıkçası. Ama merak etme ablacan, bu sosları kullanacağız. Senden şu bilgileri alalım da. :)

Paketin içinde gelen, Tulumba'nın hediyesi Filler ve Çimen filmini de bu akşam izleyip yarın yazacağım. Son olarak belirteyim, şişelerden biri kırılmış olarak gelmiş, Tulumba hemen yenisini gönderiyor. Kendilerine ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum. Ve elbette ablama da kocaman bir teşekkür buralardan.