4 Mart 2009

Kavak ve Seçmen

Bu sabah uyandığımda saat, servisi yakalamak için kalkmam gereken saati tam yarım saat geçmişti. "Dalga boyu aştı, ha bir metre ha bin metre" atasözüne uygun olarak ögh deyip uyumaya devam ettim. Ne kadar büyük bir hata yaptığımı tam bir saat sonra uyanınca anladım! Zira dün akşam, Berna'nın büyük bir iştahla anlatarak tavsiye ettiği Kavak* adlı şaraptan içmiştim bol bol. "Şarap dediğin kırmızı olur" diye düşünenlerdendim, bu şarap direncimi kırdı. En azından beyaz şarap için artık şarap çakması diye düşünmeyeceğim. (Ne kadar çok şarap dedim yahu. Canınız istedi ama değil mi?)

Kavak, yeşile çalan açık sarı renkte, parlak ve berrak, ön burunda hafifçe rutubet kokuları içeren, çok sek bir şarap imiş. Özellikle "rutubet kokusu" kısmını beğendiğime neredeyse eminim, zira küçüklüğümden beri severim hafif rutubet kokusunu nedense. Bu arada, şarapla ilgi süper bir site arıyorsanız Hayyam'ı hararetle öneririm. Bu şarap işine saracağım ben galiba.

Saat dokuza yaklaştığı için, hafif bir baş ağrısı eşliğinde, hemen giyinip çıktım. Hızlı hızlı merdivenleri inip de aşağıdaki panoyla göz göze gelince "seçmen kartlarınızı muhtarlıktan alın" duyurusunu gördüm. Muhtar, normal olarak sabah 7'den önce akşam da 7 buçuktan sonra açık olmadığı için, zaten izin alıp bu işi halletmem gerekiyordu. Hadi dedim, madem geç kaldım, gideyim de alayım seçmen kartımı.

Bahçelievler muhtarlığı bizim eve on adım uzaklıkta, küçük bir klübe. O on adım boyunca, ilk kez yerel seçimde oy kullanacağım için, muhtarı neye göre seçeceğimi düşündüm. Bir yandan, çalışma şartları benimkine göre tereyağlı ballı ekmek olan muhtarı kıskanırken (sabahları uyuyabilen herkesi kıskanıyorum ben), diğer yandan tüm teorik altyapısını bildiğim demokrasinin uygulaması ile ilgili, bir vatandaş olarak sorumluluğumu yerine getirmediğim için kendime kızdım. Yanlış yönetimden ve bozuk bir çevreden sürekli şikayet edip de, bunları değiştirebilmek için elindeki "oy" fırsatını sallamamak ayıp hakikaten. Gerçi, ben bu ülkede demokrasinin** uygulanmadığı kanaatindeyim. Ama konu bu değil, an itibariyle oy kullanacak mıyız, kullanacağız. O zaman araştırıp edip, kime neden oy verdiğimi bilerek, akılcı bir şekilde kullanmalıyım oyumu. Bunu ben de yapmazsam, kimse yapmaz.

Derken on adım bitti. Yukarıdaki beyin fırtınası, damarlarımdaki şarap eşliğinde devam ederken klübeye (muhtarlığa) girdim. İçeride iki kişi daha vardı. Beş senedir sadece iki kere filan gördüğüm halde kanımın kaynadığı muhtarımla selamlaştım ve seçim kartımı almaya geldiğimi söyledim. O, bir yığın ince uzun kağıt arasından benimkini ararken, kenardaki sandalyeye oturdum. Tam o sırada, tüm bunları anlatmama sebep olan olay yaşandı. İçeridekilerden muhtarı tanıdığı belli olan adam, ona bir şey sordu. Muhtar ise cevap olarak;

- "Ha evet. Bir dava daha açtım Melih Gökçek'e. Tabelaları değiştirdi, şunları düzeltmedi." (Gerisini anlamadım, veya dinlemedim.)

dedi. Tam o anda beynimdeki fırtına durdu. Yıllardır, doğru analiz edebilmek için sinirlenmemem gerektiğini kendime telkin ettiğim halde yüzünü görmeye bile tahammül edemeyecek kadar öfke dolu olduğum birine birden fazla dava açmış bir muhtar! Hem de kanım kaynamış bir kere. Sonuç; seçmen kartımı verirken adama "oyumu size vereceğim" dedim! Dedim bunu.

Hemen birkaç paragraf üstten, kendimden bir alıntı yapayım: "O zaman araştırıp edip, kime neden oy verdiğimi bilerek, akılcı bir şekilde kullanmalıyım oyumu." Ha ha ha!

Kavak'ın bu işte ne kadar etkisi vardır bilmiyorum. Resmen aşırı duygusal bir karar verdim ve bir de bunu dile getirdim. Elbette bir saniye içinde alınmış bu kararın bende bir altyapısı var, seçim dışında da üzerine kafa yoruyorum sonuçta. Fakat bu olay, "oy satın almacı"ların nasıl başarılı olabildiklerini çok güzel anlattı bana. Oy kullanmanın sadece birkaç dakika ile sınırlı olduğunu düşünen, öyle olduğu düşündürtülen seçmenler, kömürle veya beyaz eşya ile satarlar tabi oylarını. Demek ki neymiş, oy vermek oldukça uzun bir sürecin önemli bir parçası gibi değil de, bir kutuya zarf atmak şeklinde algılanırsa, kara kaşa kara göze bile oy verilebilir. Vay halimize be.

Son olarak, şu adresten bulduğum, ciddi ciddi yapılmış, dünyanın en absürd çizgi öyküsü Süper Kahraman Seçmen'den, benim bugünkü gazıma uyarlanmış bir kare sunmak isterim:

*Fiyatını merak edenler için, 1 litreliğini 12.5 liraya aldım. 70liği 10 liraydı galiba. Migros'ta bulunuyor.
**"Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir." Sizce fiilen uygulanıyor mu?