10 Nisan 2009

Kısa bi Geçmiş Yazısı

Almanya'daki tesisatçı ustaların ya da kombi tamircisi gibi kişilerin 50-60 yaşında göbekli ve şiveli amcalar değil de 30 yaşlarında, hoşcana vücutlu erkekler olduğunu biliyor muydunuz? Bilin o zaman... 7 sene önce Deniz, Berfu ve ben Kolej'de kalırken Eli Macbil diye bir dizi vardı. Bir bölümünde tesisatçı olarak Bon Jovi gelmişti. Hepimizin dibi düşmüştü, len Bon Jovi len bu.. Vay anasını ne şanslı olum bu Eli şeklinde.

İki sene sonra Almanya'dayken kombinin bozulması üzerine Eik'ı ( ev ile ilgilenen kişi) arayıp "olum Eik (Ayk) adam ol bize tamirci gönder" demiştim. Ertesi gün kapıda karşımda böyle 30'larında bir tip.. Almanca konuşuyor. İçimden "ya sen konuşma en iyisi; dur öyle ben bi seni süzeyim" demek geçmişti. ( Yadırgama bu durumu, herkes bunu yapar ama anlatmaz. En azından ben anlatıyorum ama de mi). Neyse abinin tesisatçı olduğunu anlayınca "yokk artık!" şeklinde bir düşünce ile adama kombinin yerini gösterip tıpış tıpış odama geri dönmüştüm. Ben beyaz atlı prens yayan olarak geldi herhal diye düşünürken, adam kombiye bakacağdım dedi yahu...
Bremen anıları pek güzeldi valla. Eik dediğim insanla eve ilk taşınırken pazarlık bile yapmıştım. 250 euroluk odayı 200'e çekerek evdeki diğer kişiler dumur yaşamıştı. Tabi ben bu davranışımın ardından Eik ile aramın asla düzelmeyeceğini bilmiyordum. İlk gittiğimde benim Almanca bilmemem ve Eik'ın da İngilizce bilmemesi bizim ilişkimizi iyice çığrından çıkarmıştı. En son kavgamızda İngilizce bağırıp çağırdığım için Filippos çeviriyi yapmamıştı. (Ah Filip kesin biseksüel ya da gay'di emin değilim ama bu analizimin ayrıntılarına girmemek gerek).

Nereden çıktı şimdi Almanya anıları dedin sanırım. Dün gece saat 23:35 sularında Yaşamın Kıyısında (Auf der Andere Seite)'yı izledim. Film kötü mü kötü.. Ah ah Fatih Akın yapılır mı ulen bu, resmen rezil bir film çekmişsin. Bu benim fikrimdir. Filmin tek ama tek güzel kısmı en başında Bremen'de geçen yerleriydi bence. İlk sahnede belediye binasını görünce çığlığı bastım mesela...Sadece Bremen sahneleri için filmi izledim. Bir de Almanca konuştukları ve Almanca konuşmayı çok özlediğim için izledim. Bunun üzerine tabiyatıyla Almanya anıları devreye girdi.

Size Almanya'da odamın çatı katında olduğunu ve penceremin tavanda olduğunu söylemiş miydim? Peki hadi onu dedim bir gün pencereyi kapamayı unutup okula gittiğimi, akşamın bir körü döndüğümü yağan yağmurun odaya dolduğunu ve pencerenin hemen altında olmasından dolayı bütün yataktan şıpır şıpır su damladığını söylemiş miydim? Yatak... yatak bildiğin Yataş, İdaş gibi bir şey. 2 kilo olan şey suyu çekince 6 kilo olmuştu sanırım. kapıyı açıp odamın halini görünce gülsem mi ağlasam mı bilememiştim. Yorganımı saç kurutma makinasıyla 2 saatte kurutmuştum. Aşağıdaki depodan Filippos ve Just'a başka bir yatak taşıtmıştım. Tabi sonrasında gene Eik ile papaz olmuştum. Ayk da ben odadan ayrılırken 50 euromu iç etmişti. Aradığımda da havaideyim gelemem demişti. Havai'ymiş benim 50 euroyu yiyordu kesin o sırada.

*Fotoğraf I- Nazi Engizasyon mahkemesi (Berlin'deki bir fotoğraf sergisinde çektiğim fotoğrafın fotoğrafı)
Fotoğraf II- 600 Jahre Bremen Kirche (600 senelik Bremen Kilisesi). 2005 'de 600. senesiydi şu an da 604. seneye girmiştir. Muazzamto korkunç ve insanın aklını başından alan bir görüntü