6 Haziran 2009

Bir Akşamdan Kalmanın Kafası

Tınnnn diye uzun bir boşluk sesinin arkasından birdenbire, binlerce düşünce, adeta koşarak, birbirlerini ezerek kakarak kafana doluşur. Akşamdan kalma beynimin durumu budur benim. Sanırım ölen beyin hücrelerimin işini alan diğer hücreler kapasite fazlası sıkıntısı yaşıyorlar.

Eğer, bir karikatür karakteri olsaydım, kafamın üzerindeki düşünce balonları o kadar çok olurdu ki, birbirlerininin üzerine gelmeyi bırak, beni de siler geçerlerdi. Şöyle bir gidişatı oluyor sanıyorum:

Artık sevgilisiyle sevişsin istediğim arkadaşım (böyle garip isteklerim var benim, ben ol deyince oluyor sanki) acaba ne yaptı dün gece? Bir araya getirdik biz artık, gerisini onlar halledecekler. Berfu neden bu kadar hüzünlü, en eğlenceli yazısında bile gözüm doluyor hep. Yoksa ben onu çok özlediğimden mi hüzünleniyorum? Çok özledim ya, o kadar çok ki hem, öf. Birini böyle özlemek de çok güzel gerçi. Ablam alıştı mı acaba yeni evine, şu istediği CD.leri toparlayıp göndereyim Pazartesi günü. Yiğit'in takım elbisesini de göndereyim. Sünnet için düğün yapmak ne garip lan. Biz ne kadar tuhafız böyle. Sonsuz bir kumsaldaki kum taneleri olarak böyle kıpır kıpır, düğün yapıyoruz, gökdelen yapıyoruz, stres yapıyoruz, savaş yapıyoruz filan kendi kendimize. Yahu, bıdıklığını geçtim, öleceksin gideceksin zaten arkadaşım. Hadi düğün yap da, ne öyle savaş filan, iktidar kavgaları. Akşamdan kalma olunca kendimi uzaydan dünyayı izlerken buluyorum ya bazen böyle, ne güzel oluyor. Hiç bir şey yapmamak canımı gün geçtikçe daha fazla sıkıyor. Kendimi dünyanın asalağı gibi hissediyorum, mutlaka bir şeyler yapmalıyım. Şu çocuk ne oldu ya, mesaj kapısını da açmıştım halbuki, bir mesaj atsaydı bari. O da böyle benim gibi dünya kaygılı bir insana benziyordu. Neyse bakalım. Cumartesi günü bu saatte iş yerindeyim, iş var diye değil ha, evden de halledilir o. Kalasım geldi bu kez, müziğin sesini açıp blogları okumak hoşuma gitti. Sabah geç geldim, müdür aramış 'neredesiniz Deniz hanım' diyor. Geç geldim paşam dedim. Ne dese beğenirsin, 'gidin insan kaynaklarına kaçta geldiğinizi yazdırın'. Hah, geç kağıdı alayım bir de tam olsun. Şirketteki ilkleri bana yaşattırıyorlar hep, sonra Deniz Vakası diye adım çıkacak, örnek vaka olacağım hep. İlk uyarı yazısını da ben almışım. Ha, saat yazdırdım mı? Tabi ki hayır, öyle saçma şey mi olur. Yedide geldim, öbür bölümdeydim filan derim, giriş çıkış kartı yok ki. Az önce de büyük patron gelmiş 'klima çalışırken penceler, kapılar kapalı tutulacak' dedi gitti. Kapı pencere sorumlusu oldum bir de. Banane yahu, koca fabrikayı elektriğe kuvvet ısıtan -soğutan sensin, akıllı ol da havalandırma bir şey yaptır. Zaten aldığı insan kaynakları müdürüne bakıyorsun, durumu anlıyorsun. Saat yazdıracakmışım. Ben o karıya günahımı bile yazdırtmam zaten afedersin. Günah yazdırtmak da ne güzel olurdu ha. My name is Earl'ün listesi gibi böyle, sayfa sayfa. Dün otobüsteki olay neydi öyle ya? O çocuğun otobüse bindiğini resmen hissettim ve uyurken uyandım. Yol boyunca üzerine atlamamak için kastım kendimi 'yalebbim, kazasız belasız bitse şu yol, vallahi şimdi göbeğini öpeceğim.' O da yanımdan gitmiyor. Doğru düzgün görmedim bile ha, bakamadım ki yüzüne. Onda da aynı kimyasal mıdır nedir artık, durum oldu, eminim, böyle şaşkın şaşkın yan yana durduk. Bilimsel, hormonsal bir açıklaması olmalı, böyle fantastik şey mi olur yahu? Bünye hayvanlığını hatırlıyor ve ara sıra kokuya, salgıya göre filan istiyor demek ki. Neyse, geçti gitti iyi ki, kazasız belasız işe geldim. Böyle terbiyesizlik olmaz, cık cık. Karnım aç mı değil mi bilemedim. Et yemem lazım benim, en iyi o geliyor nedense. Aha bir bilimsel açıklama ihtiyacı daha. Kendime bilimsel danışman tutacağım düşünürken, alt yazı geçecek "çünkü, hormonların azıtmış olabilü, çünkü etteki protein alkolü emiyordur" filan diye. Ben de bilim insanıyım ama sosyal bilim insanı olduğumdan benim dediklerime kendim bile kuşkuyla yaklaşıyorum. "Len dedim ama, olayın tüm yönlerini irdelemeden dedim, öf yine emin değilim ya" oluyor hep. Ben ne zaman emin olacağım Yakup abi?

O son birayı içmeyecektim.



Penguenler DeLijn reklamından. Tıklayın, tek tek bakın. Muhteşemler! Reklamları da süper. DeLijn sitesinden bulabilirsiniz sanırım, YouTube'da filan da vardır. Bakıverin işte, yormayın, yorgunum zaten. :)