3 Temmuz 2009

Dark City



Kunil miyim neyim? Hava çok sıcak ve ben serinleyemiyorum, duş almak sadece 10 dakka fark ettiriyor… Kafayı yeme modunda tez yazmaya gayret ediyorum. Neyse efendim, işte bunaldığım bir arada Dark City adlı filmden bazı kesitler izledim. Arada yaparım böyle. Birkaç film vardır sürekli evire çevire izlediğim onlardan birisi kendisi. Diğer aklıma gelenler Pulp Fiction ve Amelie… Tabi ki de bir Almadovar ya da Wim Wenders havası beklemeyin bu filmden. Öyle Avrupa filmlerine adaylığı falan da istemiyor zaten ama…

Bu Dark City türünün ilk örneklerinden bence, izlerken vay anasını be adamlar ne yapmışlar dediğiniz bir film. 1998 yapımı Alex Proyas imzalı bir film, çok daha eski zannediyordum aslında. (The Crow'un yönetmeniymiş bu arada Proyas. Oda güzeldi be yaw) Matrix tadında filmlerin atası olabilir kendisi. Hatta atasıdır bence. Filmdeki kahramanımız John Murdock bir gün uyanır bir de bakar ki hafıza namına bir nane yok. Ulen ne oluyor bana hesabı dolanmaya başlar. İşte bu fotoğrafta gördüğünüz kel kafalı tipler ise insan ırkının nasıl işlediğini, onların ruhlarını anlayabilmek adına bir grup insan üzerinde deney uygulayan bir ırktır. Deneyi uyguladıkları yer ise iki kaş arasında kalan bölgedir. Bu malların içinden de bir tip çıkıp “olum biz ruhu beyinde arıyoruz ama la ya ruh ayaktaysa” dememiştir. Mal bir ırk işte diyorum size. Sorgulama sıfır, varsa yoksa telepatik güçler…

Filmde şu yukarıda gördüğünüz ana karakter mallar (ki karizma 1500dür) bir insanı alıp hafızasını silip yeni bilgiler depolarlar bünyeye. Mesela katil olduğuna dair bilgileri bünyeye şırınga edince adamın bir daha cinayet işleyip işlemeyeceğine bakarlar. Murdockta onların deneylerinden biridir efendim ancak bilmem kaçıncı hafıza silme esnasında bir sıkıntı olur ve bu kel kafalı ibişler “anam anam bu adamı durdurmalıyız” şeklinde piyasaya dökülür. Konu bu, devamını izleyin görün derim…

Aslında böyle bir teknoloji olsa kesinlikle bilim insanları bu tip deneyler yapmaya başlarlar yahu. (Bakınız bi deney vardı, hatta Das Experiment adlı film de o deneye dayanıyordu. Gardiyanlar ve mahkumlarla ilgili. İnsanları alıp sen gardiyansın, sen de mahkûm diyerek bir hapishaneye koyup sonrasında iki grubun da biçilen rollere kendilerini nasıl kaptırdıklarını anlatıyordu sanırım. Sonra gelsin şiddet, gelsin ölümler.. Bu gerçek bir deney ha bu arada. Das Experiment filmi de bu deneyi alıp film haline getirmiş). Neyse sonuç olarak biz deneylerle baya bir sınırları zorluyoruz aslında. İyi olduğu noktalar tabi ki de mevcut ancak bir de Dark City’de olduğu gibi bizi balık yapacak deneyler ortaya çıkarsa sıkıntı olur diye düşünmekteyim.