16 Temmuz 2009

Dunning-Kruger Etkisi

Bazen karşımızdaki insanın kiyafetsizliğini anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Karşımızdaki insan o kadar kendinin farkında değildir ki, ona dert anlatmanın ne kadar meşakkatli bir iş olacağını düşünerek bile yorulabilirsiniz. Üstüne üstlük bu insanlar, yüzdükleri sığ suyu bulanıklaştırarak derinmiş gibi havası yaratırlar -ki bu yine aslında sığ sularda olduklarının bile farkında olmadıklarını gösterir. Bu bulanıklaştırma yeteneği de onları devlette başkan, şirkette yönetici, takımda lider, sosyal ortamlarda en çok konuşan /konuşulan kişi olup getirir karşımıza. Zira genelde, sayısı çok olmasa da, diğer derin insanlar "bununla mı uğraşacağım olm" modunda takılıp kendini geriye çeker, karşısındakine dersini 101'den başlayarak vermesi gerektiğini fark ederek bezip susarlar, veya "şimdi bir dakika arkadaşım, o öyle değil, şöyle" demeyecek kadar mutevazıdırlar -çünkü kendilerine mutlaka bir hata payı verirler.

Biliyorum, hepimiz en az bir kez (en iyi niyetle bir -ki ben fazlaca iyi niyetli bir insanımdır) böyle bir insanla karşılaşmışızdır. Devletimizin başındaki hükümet elemanlarına ve genel olarak siyasetteki tiplere bakarak bile anlayabilirsiniz ne kadar iyi niyetli olduğumu. Ben genelde koşarak uzaklaşma yolunu seçiyorum ama yukarıda bahsettiğim gibi, bu kişi gelip başına müdür filan olunca koşarken kolundan yakalayarak canını sıkmaya devam edebiliyor işte.

Hah, bu kadar uzun uzun anlattığım durumun bilimsel bir adı varmış desem? Zafer Yalçınpınar'ın Puşt Ahali! mail grubuna attığı bu maille haberim oldu Dunning-Kruger Etkisi'nden. Resmen mutlu oldum. Bundan sonra kendini bilmez, kafası donuk, cahil filan gibi yetersiz deyişleri kullanarak kendimi soğutamamalara son! Buyrun size Dunning-Kruger:

Dikkat! Aşağıdaki alıntı kişisel yorumlar içermektedir zannımca. Daha bilimsel olanları için üşenmeyiniz, internette araştırma yapınız, Wikipedia'daki başlığı okuyunuz.

Dunning-Kruger Etkisi ya da Kifayetsiz Muhterisler

Haberin kaynağı

New York Stern School of Business’te görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani Dunning-Kruger Etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de, Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.

Journal of Personality and Social Psychology’nin aralık 1999 tarihli sayısında yayımlanan teorileri özetle "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" der. (Bu cümle de Charles Darwin’e aittir zaten.)

Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:

  • Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
  • Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
  • Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
  • Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle, antrenmanla artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Değerlendirme zaafı

İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi’nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler. En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60’ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70’e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı. En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70’ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü.

(Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.)


İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar. Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir.

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Üstleri de zaten genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır.

Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu’nun Peter Prensibi’nin (*) yatağını yaptığı da ortaya çıkar.

Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.

(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.

Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
  1. Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
  2. Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
  3. Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
  4. "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer kendisi değil, başkasıdır.
  5. Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
  6. Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
  7. İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir. Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
  8. İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.
  9. Talimatlarını Post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.
  10. Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına.
Daha fazla okuma için Yalçınpınar'ın maile eklediği dosyaları tavsiye ederim. Ayrıca diğer linklere de göz atabilirsiniz. Buradan buyrun.