18 Temmuz 2009

Okudum da Bab-ı Aliye katip mi oldum?

Aslında hep "ulen üç kuruş için hoca olmaya değer mi" den tut da "okudun okudun daha da okuycan da adam mı olacan" şeklinde gittiğim yolu sorgulamışımdır. Bu yol zarfında ki uzun bi süreçten bahsediyoruz freeeddoomm diye bağırarak güzelim İzmir'i bırakıp taşı toprağı çöl olan Ankara'ya gelmek ve sonrasında tekrar freeeddoomm diye bağırarak bir dönemi Almanya'da okumak ve sonra freeeddoomm diyemeden Ankara'nın ve Türkiye'nin nacizane okullarından birinde master yapmak (aslında o ara da freeeddoom diye bağırmıştım ama burs bulamamıştım gözünü sevdiğim Avrupa'da, mallık vardı biraz da sanırım) ve şimdi de tekrar freeeddomm diye bağırmak... Bağırarak Amerika'ya doğru yelken açmak...

Evet benim üniversite hayatım hep çığırtkanlıkla geçti, kabulümdür... Kıçıma hep rahat battı ve hep daha fazlasını istedim. Karanfil benim olacak binecem üstüne vuracam kırbacı, vuracam kırbacı hesabı bi hırs vardı bünyede...Hatta üniversitedeyken inek öğrenci diye anılırdım. Sosyal hayatımın olduğuna inanmazdı kimsecikler. Oysa biz haftasonları Limon'da Metropolis dinlerdik zamanında.

Notlarımı sadece en sevdiğim arkadaşlarıma verir, bütün dersi dinler, konuşanları azarlardım. "Şşşş duymaya çalışıyorum, madem konuşcan ne burdasın, çık dışarı" gibi sözler mi dersin sıranın üstüne vurmalar mı dersin hepsi mevcuttu. Şimdi bunu ayy ne gıcıkmışın şeklinde yoranlarınız olacak, evet gıcıktım. Ama sorun bi niye? İçimde hep hak, hukuk, adalet kavramları dönerdi benim de ondan- hala döner aslında. Babanın küçük yaşlarda bünyeye şırınga ettiği "kimsenin hakkını yeme, kimsenin üç kuruşunu alma" gibi sözleri bende evet kimsenin hakkını yemicem, kimseye yan gözle de bakmıcam-pardon o değildi- şeklinde yer etti. Sonuç olarak öğrenme hakkımı elimden alan insancıklara da kıldım. Pek savunulası olmadı di mi? Peki o zaman şunu da diyim. O zamandan belliymiş benim akademik olacağım. Belki de derdim bıdı bıdı konuşan tiplere değildi de hocayaydı. Otoritesini kuramayan, sınıfı dengeleyemeyen, anlattıklarıyla sınıfta katılımı sağlayamayan hocaya. Bunu söylerken aklımda bi hocam var gerçekten de. Ben ki o "inek halimle" Serkan'a "olum bu adam göbeğinden mikini görebiliyo mudur ki?" şeklinde cümleler kurardım. Ama sınıfa girdiğimde kimse yüzüme bakmazdı, çok yalnızdım çok... Hayır değildim. İlk başta benden nefret eden ve benim bunu sonradan öğredndiğim, bir kere gülmediğimi iddia eden ve sonrasında olum sen ne komik hatunmuşun diyen Nihan, Özge, Gökşen ve Özlem'e şapka çıkartıyorum burdan. Bende onlara gıcık olurdum haa onu da belirteyim. Önyargı dediğin nanenin ne kadar sakat olduğunu bana kanıtlamış insanlardır kendileri.

Ve sonuçta benim susun ulen, sayıyla mı verdiler sizi bana çemkirmelerim hem o arkada beni sinir eden gruba hem de bahsettiğim hocaya karşı bi nefret uyandırdı bünyemde. Buradan el sallıyorum hepsine, öpüyorum yanacıklarından... Bütün bunların sonucunda da büyük hoca olacam ben, 60 yaşıma geldiğimde elimden öpecek öğrencilerim diye de gaza gelmiştim bi süre...

Bunları niye anlattım. Pek sevdiğim, mükemmel hocam, tez danışmanım, yaz okulunda dersini alan öğrencilerden bir paper istemiş. Ancak pek akademik olmayan genelde gazetelerde ya da dergilerde editorün yazısının karşısında Op-Ed (Opinion Editorial ya da Opposite to Editor) diye anılan bir yazı formatında paper hazırlayacak çocukcağızlar. Benden ve diğer asistanından da perşembe günkü derse onun yerine girmemizi ve konuyu anlatmamızı, öğrencilerin konularını seçmelerine yardımcı olmamızı istedi. Ben ders anlatmadan ya da sunum yapmadan önce gergin oluyorum arkadaş.. Ama garip bir gerginlik tarzı bu. Hoca masasının önüne geçtiğim anda bütün gerginlik bitiyor... Sanki ben değilim de anlatan başkası konuşuyormuş gibi cümleler dökülüyor ağzımdan.. rahatlama hali geliyor. İşte perşembe günü biraz fazla rahatlama oldu sanırım çünkü ağzımdan en son "ya siz onu bunu s.ktir edin de şununla ilgilenin" şeklinde bir cümle çıkıyodu. S.ktir edin diyecekken bi anda durdum "ssss sallamayın" diye çevirdim. Bunun gibi bir kaç cümle ağzımdan çıktı aslında... Tabi öğrenci milleti kıvırmalarını direk anlıyo. Baktım ben resmen geçmişim karşılarına stand-up gibi ders anlatıyorum onlar da gülüyor, acayip eğlendim. Arada iki tip konuştu bi iki dakka onlara da "de heyy çıkın ulen sınıftan" diye artizlik çekmek geldi içimden ama çekemedim, onun yerine sustum bi baktım bunlara... Hemen tıp'a büründüler.

Sonuçta freeeddom freeeddomm da nereye freeddoomm? Bütün üniversite hayatını YÖK bursu, okul bursu, Avrupa Birliği Değişim Bursu, ot bursu, b.k bursuyla geçirmiş bir insanım ben. Haa sorarsan bi dereceyle mi girdim üniversiteye, yok kardeşim girmedim. Bachelor'dan fakülte birincisi olarak da ayrılmadım, bölüm birincisi dahi değildim. Didindim durdum... Öyle zeka küpü de değildim. Sonradan oldum. (Biliyorum içinizden bazı kendini bilmezler (!) bu kızın kıçı kalkık hocam, ya erkeklerin ona nasıl yazdığından bahsediyor ya da kendini övüyor diyeceksiniz. Ben üniversitede inek damgası yemiş bi insanım, ondan bütün bu huysuzluğum der saldırtmam bünyeme. (Blogtaki bi kaç yazıyı okuyarak beni bu itham altında bırakanlar oldu, ondan bu saldırganlığım. İşin özünde fark ettim ki saldırganlığımı ve kimseyi bana saldırtmayacağımı bile offense vs. defense ilişkisi ile düşünüyorum şu anda. Bu kadar da yer etmiş bünyemde koduğumun uluslararası ilişkileri.) Koduğum diyorum çünkü tez dönemimdeyim ve o mükemmel tez danışmanım 21'ine kadar tezini teslim et daha da extension isteme, kafanı kırcam dedi. Ve ben gene extension pleasseee halindeyim.

Sözün kısası ben bütün bu durumdan bi şeyler öğrendim. Her şeyi kendim için yaptım bu hayatta, kendi istediğim için. Bu yüzden sinir olduğum ve laf soktuğum Amerikalılar gibi bireysel bi yapıya sahibim. Hiçbir zaman en zeki, en başarılı, en en en olmadım... Olanları da kıskanmadım, onlara karşı saygım da büyük. Onlar ki üniversite giriş sınavına televizyon karşısında çalışmış insanlar. Onlara da şapkamdan tavşan çıkarıyorum şu anda. Bilgi bitmiyor vesselam... Her gün input az girdi beynime, daha çok öğrenmeliyim diye kendime sinirleniyorum.

Ölmeden önceki akademik amaçlarım:
1) En az 5 dil bilmek (Şu an 3'teyim. Hadi hayırlısı)
2) Alan dışı bir bölümü kendi alanım kadar iyi bilmek
3)Öğrencilerimle bara gidip içmek, geyik yapmak
4) Kıt notlar vermek
5)Sınıfın birinde öğrenci ile ego savaşına girmek sonrasında öğrenciyi sınıftan atmak

Not: Fotoğrafla yazı arasındaki boşluk benim gubidikliğim tamamen, affola... Fotoğraf: Bremen Üniversitesinin mükemmel söylemi.. Binanın tamamen camdan oluştuğununu düşünün ve içerdeki yazının da dışardan görüldüğünü: Freie Bildung für freie Menschen: Free education for free people. Özledim eski okulumu... tey ve tey