24 Mart 2009

Nane Çayı

"Beyza'nın Gröningen ziyareti, bizim şirkette nane çayı furyasının başlamasına sebep oldu." Aradaki bin tane noktayı atlayıp olayları başlangıçtan direk sonuca bağlamaya bayılıyorum! Çok eğlenceli.

Şu ve bu yazılarda da görülebileceği gibi Beyza, yılbaşı için Gröningen'e, Evahalipisi'mizin en önemli dört parçasından biri olan Berfu'yu ziyarete gitti. Sonra fotoğraflarla birlikte döndü. Şurada şunu yedik, burada bunu dinledik, şu barda tuvalet diye depoya girdim filan diye anılarını anlatırken, bir fotoğraftaki ayrıntı dikkatimi çekti: Berfu'nun süpersonik fotoğraf makinesiyle çekilmiş bir fotoğrafta Berfu bir cafede oturmuş kitap okuyor, önünde ise içinde yeşil yapraklar olan cam bir bardak var. Bitki çayı meraklısı (sanki et çayı var, ben de bunu anlamıyorum) bir insan olarak hemen ne olduğunu sordum. "Hollanda'da her yerde içilen Mint Tea derler bir çay var Denizim" dedi Beyza. "Bildiğin nane yapraklarını bardağa doldurup üzerine de sıcak su koyuyorlar, yanında da bir dirhem bal veriyorlar. Beğenmedim dersem yalan olur." bile dedi. Şuradan bulduğum fotoğrafı aşağıya koyuyorum, aynen böyle bir görüntü işte.

Ertesi gün öğle yemeğinden sonra adaçayımı (burada yazar, bitki çayı olayını vurgulamak için adaçayı demiş olabilir.) almak üzere mutfağa girdiğimde Ayşe Abla'nın önündeki bir yığın taze naneyi ayıklamaya giriştiğini gördüm. Artık yiyecek içecek temininden başka görevi kalmamış şirketimizin en yaşlı kurucusu, nam-ı diğer Dede'nin, 2 bağ taze nane siparişini 20 bağ olarak göndermesi sonucu böyle bir yığılma olmuş mutfakta. (Adam sürekli 1200 kişilik yiyecek aldığı için az kavramı dumura uğramış muhtemelen.)

Tam burada, tahmin ettiğiniz gibi, iki olay birleşiyor:

Ellerimi belime koydum ve sanki havadan gelmişim de beni sonradan montajlayacaklarmış gibi yerimde zıpladım. Göğsümdeki kocaman N harfini ve nane yaprağı resmini gözüne sokarak, ödü kopan Ayşe Abla'ya "Durun!" dedim. Sonra da "ay pardon, o silit beng reklamındaydı. Üzülmeyin! diyeceğidim ablam. Ben hallederim o yığını."

Ben ayıklanmış nanelerden alıp bardağıma doldurdum ve üzerine sıcak suyu ver ettim. Önce racona uygun olarak bal katmayı da düşündüm ama her türlü içeceği şekersiz içtiğimden ve bulanık görüntü tat alma duyumu olumsuz etkilediğinden (tat-görüntü bağlantısı fena) vazgeçtim. Ah, o ne güzel bir kokudur öyle yalebbi! Kocaman cam bardak içindeki görüntüsü de müthiş oluyor. Limon filan da yakışıyor ama bence manzarayı bozmaya hiç gerek yok.

Elimde nane çayı bardağıyla mutfaktan çıkalı bir hafta oldu. O günden beri şirketçe nane çayı müdavimi olduk. (Yalnız benim gibi direk nane-sıcak su içmek yerine, normal çayın içine nane atmayı daha çok seviyorlar.) Üstüne bir de internette okuduğum "nane çayı tüyleri döküyormuş" lafını yaydım ortalığa. Ayşe Abla fındık üreticisi, ben devlet, aganigi maganigi çürütmeden tükettik fazla stoğu. Yeni siparişler geliyor şimdi.

İnternette nane çayı fotoğrafları ararken, önce şu güzel site ile karşılaştım. Tarçınlı, anasonlu, karanfilli bir nane çayı tarifi veriyor. Yandaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi, görüntü enfes. Burada ve birçok sitede bu çaydan "Fas Çayı" diye bahsediliyor. Meğer bu nane çayı Fas'ın geleneksel çayıymış. Hatta Google'da Mint Tea arattığınızda Wikipedia'da Morroccan Tea Culture sonucu çıkıyor.

Diğer malzemeleri edinip bir de böyle deneyeceğim. Böyle kokulu içeceklerin kokusu atmosfer yaratıcı olduğundan, yanında doğu ezgileri olan müzikler dinleyip (ki zaten bayılırım) oralardan bir kitap okuyayım diyorum. Ay, bu plan çok güzel oldu, gidiyorum ben.