
Bir çırpıda okuyup bitiririm diye başlamıştım ama, kitap ilk sayfalardan itibaren gaflet ve delaletimi yüzüme vurdu. O zaman, bitirdikten sonra elimden bırakırken 'mutlaka tekrar okumalıyım' demiştim. Bir süre etkisinden kurtulamadığımı hatırlıyorum. Kitap, savaş ortamında yaşanan saplantılı bir aşk ve olağandışı bir arkadaşlık hikayesi diye özetlenebilir. Ama o duygusal tanımlar, şiir gibi itiraflar, iç muhakemeler tüm zamanlara ve mekanlara göre genişletilebilir. Şimdi tekrar elimde, tekrar her bir kelimenin üzerinde düşünerek okuyorum, tekrar hayran kalıyorum.
Marguerite Yourcenar, 1903 Brüksel doğumlu bir Fransız yazar. Asıl adı Marguer

- Bir Ölüm Bağışlamak
- Doğu Öyküleri
- Zenon
- Akan Su Gibi
- Mavi Masal
- Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı (1965)
- Ateşler (1936)
- Rüya ve Kader
- Hadrianus'un Anıları (1951)
Aşk bir cezadır. Yalnız kalmayı beceremediğimiz için cezalandırılıyoruz.
Biri yüzünden ıstırap çekmeyi göze almak için onu sevmek gerekir. Seni çekebilmek için seni çok sevmek gerek.
Aşkımda sefahatin incelmiş bir biçimini görmekten; zaman geçirmek için, zaman'sız yapabilmek için geliştirdiğim bir oyun görmekten kendimi alamıyorum. Zevk, kalbin son sarsıntılarından çılgına dönmüş motor gürültüsü içinde, göğün ortasında zorunlu inişe geçer. Motoru çalıştırmadan inerken, dua yükselir; ruh, aşkın göğe yükselmesi sırasında bedeni kendisiyle sürükler. Göğe yükselmesinin mümkün olabilmesi için bir tanrı gereklidir. Bir kadir-i mutlak'a vücut vermeye yetecek kadar güzelliğe, körlüğe ve sonu gelmez isteklere sahipsin. Daha iyisini bulamadığımdan, seni evrenimin kilit taşı yaptım.
Uzaktan, saçların, ellerin, gülümsemen taparcasına sevdiğim birini hatırlatıyor. Kimi? Bizzat seni.
Sabahın ikisi. Sıçanlar çöp tenekelerinde ölü günün artıklarını kemiriyorlar: Şehir hayaletlere, katillere, uyurgezerlere ait. Neredesin, hangi yatakta, hangi rüyada? Sana rastlasam beni görmeden geçerdin, çünkü rüyalarımız tarafından görülmeyiz. Aç değilim: Bu akşam hayatımı bir türlü hazmedemiyorum. Yorgunum: Hatırandan yakayı sıyırmak için bütün gece yürüdüm. Uykum yok: Ölüm için bile iştahım yok. Bir sıraya oturmuş, sabahın yaklaşmasıyla kendime rağmen sersemlemiş, seni unutmaya çalıştığımı kendime hatırlatmaktan vazgeçiyorum. Gözlerimi yumuyorum... Hırsızlar yalnız yüzüklerimize, âşıklar tenimize, vaizler ruhumuza, katiller canımıza göz dikerler. Benimkini alabilirler: Ondaki hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerine bahse girerim. Tepemde yaprakların kımıldanışını hissetmek için başımı arkaya atıyorum... Bir korudayım, bir tarlada... Zaman'ın çöpçü, tanrı'nın da belki paçavracı kılığına girdiği saat bu.